Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Denizli Lâhikası Mektup 49 - 50 | 31
(31-31)

Ve asıl hüner, kardeşini fenâ gördüğü vakit onu terketmek değil, belki daha ziyâde uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadâkatın şe’nidir. Münâfıklar, böyle vaziyetlerde kardeşlerin tesânüdünü ve birbirine karşı hüsn-ü zanlarını bozmak için derler: “İşte o kadar ehemmiyet verdiğin zâtlar; âdi, âciz insanlardır.” Her ne ise, musîbette gerçi çok zararımız var, fakat umum âlem-i İslâm-ı alâkadar edecek bir keyfiyet, bir vaziyet olmasından pek çok ucuz olarak pek büyük kıymeti var. Buna benzer vukua gelen hâdiseler, ya siyâset-i dîniye veya başka sebepler ile umum âlem-i İslâm nâmına olamadılar.


* * *

(49)



Eski Said’in, matbu “Lemeat” başındaki acîb imzası az tağyîr ile şimdiki hâlime ve yetmişinci sene-i ömrüme tam muvafık gelmesi cihetiyle yazdım. Münâsip görseniz; hem müdâfaatın, hem meyvenin, hem küçük mektubların âhirinde imza yerinde yazarsınız. İşte o garib imza, gelen üç buçuk satırdır.


Eddâi

Yıkılmış bir mezârım ki, yığılmıştır içinde Said’den yetmiş dokuz emvat bâ-âsâm âlâma (*)

Sekseninci olmuştur o mezara bir mezar taşı, beraber ağlıyor hüsrân-ı İslâma

Ümidim var ki, istikbâl semâvâtı zemin-i Asya, bâhem olur teslim yed-i beyza-yı İslâma

Zîrâ, yemin yümn-ü îmandır; verir emn ü emân ü emniyeti enâma.

* * *

(50)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Sizin tesânüdünüze benim ziyâde ehemmiyet verdiğim sebebi; yalnız bize ve Risâle-i Nur’a menfaati için değil, belki tahkikî îmanın dâiresinde olmayan ve nokta-i istinada ve sarsılmayan bir cemâatin kat’i buldukları bir hakîkata dayanmağa pek çok muhtaç bulunan avâm ehl-i îman için dalâlet cereyanlarına karşı yılmaz, çekilmez, bozulmaz, aldatmaz bir merci, bir mürşid, bir hüccet olmak cihetiyle sizin kuvvetli tesânüdünüzü gören kanâat eder ki; bir hakîkat var, hiçbir şeye fedâ edilmez, ehl-i dalâlete başını eğmez, mağlûb olmaz diye kuvve-i ma’nevîyesi ve îmanı kuvvet bulur, ehl-i dünyaya ve sefâhete iltihaktan kurtulur.

* * *

(*): Günahlar demektir.

Ses Yok