Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 41 | 113
(113-114)

Şeksiz şübhesiz kanaat ettim ve gördüm; ve İmam-ı Ali’nin (R.A.) ona verdiği ehemmiyetin sırrını bildim. Bu def’a Isparta umum şâkirdlerinin hissiyatı ile Risâle-i Nur kahramanı Husrev’in yazdığı mektub, gerçi hakkım olmayarak bana ziyâde hisse vermiş, fakat Isparta ve civarı kahraman şâkirdlerinin tam derece-i irtibatlarını ve Risâle-i Nur’un tam kıymetini gösterdiğinden ve mektublarım içinde ve Lâhikaya, hem daha münasib gördüğünüz makamlarda yazmağa lâyıktır. Size bir sûreti yeni hurufla gönderiliyor. Pek çok alâkadar olduğum Kastamonu ve içindeki ehemmiyetli kardeşlerim, Isparta şâkirtleriyle vasıta-i irtibât Mustafa Osman, hakîkaten az bir zamanda çok ehemmiyetli bir iş görmesinden, birinci saftaki haslar içine girmeğe hak kazanmış. Demek ihlâsı tamdır ki, az bir zamanda çok zaman işini gördü. Cenâb-ı Hak onun emsalini o havalide çoğaltsın ve selâmet versin, âmîn.

Umum kardeşlerime ve hemşirelerime birer birer selâm ve tebrik ve dua ediyorum.

* * *

(41)

Gâyet ehemmiyetli iki mes’eleyi, sizlere zekâvetinize itimaden Risâle-i Nur’dan müteferrikan parçaları bulunmalarına binaen, gâyet, muhtasar konuşacağım.

Birincisi: Risâle-i Nur’un hakîki ve hakîkatlı bir şâkirdi bulunan ve Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyânın kâtibi, bu def’a yazdığı mektubunda, haddimden bin derece ziyâde hüsn-ü zannına istinâden bir hakîkat soruyor. Risâle-i Nur’un şahs-ı ma’nevîsinin gâyet ehemmiyetli ve kudsi vazifesini ve hilâfet-i nübüvvetin de gâyet ulvî vazifelerinden bir vazifesini benim âdi şahsımda üstadı noktasından bir cilvesini gördüğünden, bana o hilafet-i ma’nevîyenin bir mazharı nazariyle bakmak istiyor.

Evvelâ: Bâki bir hakîkat, fâni şahsiyetler üstüne bina edilmez. Edilse, hakîkata zulümdür. Her cihetle kemâlde ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye ma’rûz ve müptelâ şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa, vazifeye ehemmiyetli zarardır.

Sâniyen: Risâle-i Nur’un tezahürü, yalnız tercümanının fikriyle veyahut onun ihtiyac-ı ma’nevî lîsaniyle Kur’ândan gelmiş yalnız o tercümanın istidadına bakan feyizler değil;

Ses Yok