Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 294 | 386
(386-386)
(294)

BEDİÜZZAMAN’IN AKILLARA HAYRET VEREN BİR SECİYESİ

(Ehl-i Sünnet mecmûasının 15 Teşrin-i evvel 948 tarihli nüshasında neşredilmiştir. Ehl-i Sünnet gazetesi sahibi avukat bir zâtın makalesidir.)

Ben Birinci Cihan Harbinde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken, Bediüzzaman da o gün esir düşmüştü. O Sibirya’ya gönderilmiş, en büyük esirler kampında idi. Ben Bakû’nun Nangün adasında idim. Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bediüzzaman’ın önünden geçen Nikola Nikolaviç’e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldanmıyor. Baş kumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor. Tekrar bir bahâne ile önünden geçiyor. Yine kımıldanmıyor. Üçüncü def’asında önünde duruyor, tercüman vâsıtasiyle aralarında şöyle bir muhâvere geçiyor:

— “Beni tanımadılar mı?”

— “Evet tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çar’ın dayısıdır, Kafkas cephesi başkumandanıdır.”

— “O halde ne için hakaret ettiler?”

— “Hayır, affetsinler ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım”

— “Mukaddesat ne emrediyormuş?”

— “Ben müslüman âlimiyim. Kalbimde îman vardır. Kendisinde îman olan bir şahıs, îmanı olmayan şahısdan efdaldir. Ben ona kıyâm etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyâm etmedim.”

— “Şu halde, bana îmansız demekle benim şahsımı, hem ordumu hem de milletimi ve çarı tahkir etmiş oluyor. Derhal divân-ı harb kurulunda isticvab edilsin.”

Bu emir üzerine divân-ı harb kuruluyor, karargâhdaki Türk, Alman ve Avusturya zabitleri, ayrı ayrı Bediüzzaman’a rica ederek başkumandana tarziye vermesi için ısrar ediyorlar. Verdiği cevap bu oluyor:

Ses Yok