Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 172 | 267
(267-268)

Hem kardeşlerimin, bu biçâre kardeşlerine verdiği makam uhrevi, hakîki, dinî makam ise; “Mektubat”da “ikinci mektub”un âhirindeki kaideye göre; şahsıma verdikleri ma’nevî hediye olan kemâlâtı; kendimi öyle bilsem, olmamasına delildir; kendimi öyle bilmesem, onların o ma’nevî hediyesini kabul etmemek lâzım geliyor.

Hem kendini makam sahibi bilmek cihetinde enaniyet müdahale edebilir.

Bir şey daha kaldı ki; dünya cihetinde hakâik-i îmaniyenin neşrindeki vazifedar makam sahibi olsa, daha iyi te’sir eder denilebilir. Bunda iki mâni var:

Birincisi: Faraza velâyet olsa da (bilerek, istiyerek makam yapmak tarzında) velâyetin mahiyetindeki ihlâs ve mahviyete münafidir. Nübüvvetin vereseleri olan sahabeler gibi izhar ve dâva edemezler, onlara kıyas edilmez.

İkinci mâni: Pek çok cihetlerle çürütülebilir ve fâni ve cüz’i ve muvakkat ve kusurlu bir şahıs sahib olsa, Nurlara ve hakâik-i îmaniyenin fütuhatına zarar gelir. Fakat bir nokta var ki, mucib-i şükrandır:

Ehl-i siyasetteki düşmanlarım, mezkûr hakîkatları bilmedikleri için, şerefli, izzetli Eski Said’i düşünüp, mütemadiyen Nurlar bedeline benim şahsıma ihânet ve tenkis etmekle meşgul oluyorlar; ba’zı mutaassıb, enaniyetli hocaları da şahsımın aleyhine çeviriyorlar, güya Nurları söndürmeye çalışıyorlar. Halbuki Nurları daha ziyâde parlattırmağa vesile oluyorlar. Nurlar, âdi şahsımdan değil, Kur’ân güneşinin menbaından nurları alıyor.

* * *


(172)

Alamescid Köyü Hocası İbrahim Edhem’in hâlîsane mektubiyle, ehemmiyetli ve Nurun ma’sûm şâkirdlerinin o mübârek hocanın dersinden tam hisse alan ve Nur dâiresine giren altı küçücük ma’sûmların kendi kendilerine düşünüp hocalarına söyliyerek, altı pusla kendi kalemleriyle yazarak, bu ihtiyar, hasta Said’e, o ma’sûm mübârekler, ömürlerinden herbiri bir kısmını vermesi, hakîkaten gâyet medar-ı hayret ve takdir bir hâdise-i Nuriyedir. Ben dahi o ma’sûmların o mübârek hediyelerini kabul edip, yine o küçücük Saidlere hediye ederek, benim yerimde çalışmak için bağışlıyorum. Cenâb-ı Hak, onları muvaffak eylesin. O küçücük Saidler ise, işaretlerinden: İbrahim, dokuz yaşında; Mustafa, on bir yaşında; Halil İbrahim on iki yaşında; Emin Yılmaz on dört yaşında; Mehmed on bir yaşında; Abdullah on iki yaşlarındadır.

Ses Yok