Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 114 - 115 | 210
(210-210)
(114)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Kastamonu Husrev’i ve Süleyman Rüştü’sü olan Mehmed Feyzi ve Emin’in, üstadlarının Kastamonu’daki hayatının bir tarihçesini, hüsnü zanla haddimden çok fazla senalarını tebdil etmeyerek kabulümün sebebi şudur ki: Bu günlerde Afyon’un büyük me’muru, bir çavuşu bana ihanete vasıta yapıp, güya teveccüh-ü ammeyi hakkımda kırarak, tâ bu vilâyet, Denizli, Isparta gibi Nurlara tam sahip çıkmasın ve Nurlar parlamasın. Gerçi ben tahammül ettim, fakat buranın yeni şâkird’lerinin teessürlerinden müteessirdim. Düşünürken, Mehmed Feyzi’nin bu samimane ve âlimane, hürmetkârane mektubu, o herifin ve o âmirinin ihanetlerini yüzlerine vurup hiçe indirerek, teessüratımı tam sildi, süpürdü. Binler derece o iki bedbahttan yüksek olan iki Nurcunun böyle medih ve hürmetleri, onların kanunsuz cebir ve ihanetlerinin aynı zamanda tam tamına tevafuku, Feyzi ve Emin’in sadakatlarının bir kerâmeti olduğuna kanaat ettiğimdir.

* * *

(115)

Kardeşlerim!

Şimdi tebeyyün etti ki: Beni karakola çağırmak, lüzumsuz bahanelerle beni hükümete celbetmekte maksad, ihanet ve halkın nazarında ehemmiyetsizliğim ve bana müttehem vaziyeti vermek için idi. Şimdi tahammülüm kalmadı. Mümkün oldukça oraya beni çağırmamak lâzımdır. Ceza hâkimini görünüz. Bana bir dâva vekili tarzında bir adamı bulunuz; benim bedelime lüzum olsa karakola gitsin. Yirmi beş sene münzevi bir adam, böyle ihanetkâr insanlarla görüşmek, işkenceli bir azabdır. Ben, sekiz sene, Kastamonu’da bir tek def’a valinin -ısrar ile- yanına ve iki def’a da polishaneye gittim. Burada sebebsiz on defadan geçti. Ben, daha gidemem. Hem, doktordan bir rapor alınız, yoksa bu şehre maddî ve ma’nevî zarardır.

* * *
Ses Yok