Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 203 | 300
(300-301)

Fakat o hilaf-ı me’mul birden bu hadiseden ruhuma gelen heyecan ve ma’nevî darbe ve Nur hizmetine ehemmiyetli zarar gelmek düşünmesiyle, hiç ömrümde görmediğim bir sıkıntı ve asabımda ma’nevî yaralar açıldı. İhtiyarsız teessürat beni çok eziyordu. Birden Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, kemâl-i merhametinden o teessürat-ı ma’nevî yaralarıma tam bir merhem olarak çok fedakâr Nuri Benli’yi ve Kastamonu kahramanı Sadık Bey’i ve İnebolu kahramanlarından İsmail’i tam bir merhem ve ilâç olarak ikinci gün gönderdi. Hem on beş senedenberi şehid olmuş işittiğim ve dâima Ubeyd gibi şehid talebelerim içinde ona dua ettiğim, hem İşârât-ül İ’caz’ı, hem Onuncu Söz’ü tab’eden Molla Hamza hayatta, Irak’ta olduğunu ve Nurları aradığını.. memlekete giden kardeşimiz Emin’in mektubunda o müjde, tamamiyle yaramı tedavi etti. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun dedim.

Umum kardeşlerimize binler selâm ederiz.

* * *

(203)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Evvelâ: Size hem acib, hem elîm, hem lâtif bir macera-yı hayatımı, düşmanlarımın hem şeni, hem bin ihtimalden bir tek ihtimal ile hiçbir şeytan hiçbir kimseyi kandıramadığı bir iftiralarını ve Nura karşı istimal edilecek hiçbir silâhları kalmadığını beyân etmeğe bir münâsebet geldi. Şöyle ki:

Tarih-i hayatımı bilenlere ma’lûmdur. Elli beş sene evvel ben, yirmi yaşlarında iken, Bitlis’de merhum vali Ömer Paşa hânesinde iki sene onun ısrariyle ve ilme ziyâde hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızları vardı. Üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyükleri, iki sene beraber bir hânede kaldığımız halde, birbirinden tanımıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki bileyim. Hattâ bir âlim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden farketti, tanıdı. Herkes ve ben de, bu halime hayret ederdik. Bana sordular: “Neden bakmıyorsun?” Derdim: “İlmin izzetini muhafaza etmek, beni baktırmıyor.”

Hem kırk sene evvel İstanbul’da Kâğıdhâne şenliğinin yevm-i mahsusunda, Köprüden tâ Kâğıdhâneye kadar deniz Halic’in iki tarafında binler açık saçık Rum ve Ermeni ve İstanbullu karı ve kızlar dizildikleri sırada, ben ve merhum meb’us Molla Seyyid Taha ve meb’us Hacı İlyas ile beraber kayığa bindik, o kadınların yanlarından geçiyorduk.

Ses Yok