Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Denizli Lâhikası Mektup 16 - 17 - 18 | 14
(14-14)
(16)

Aziz Kardeşlerim!

Bir seneden beri bir parça, yâni bir kilo kadar şehriye ve pirinçden sarfediyordum. Şübhem kalmadı ki, büyük bir bereket içinde var. Şimdi siz bırakmıyorsunuz ki, pişireyim. Öyle ise, onu size hem teberrük, hem bereketli bir hediye ediyorum. O yıldız şehriyeden bir def’a hârika bir bereketi gördüm. Taneleri pişirdikten sonra kurutuyordum. Bir tek tane on mislinden ziyâde büyük olduğunu ben ve başkaları gördük.

* * *

(17)

Aziz Kardeşlerim!

Bu gece evrad ile meşgul olurken nöbetçiler ve başkalar işitiyorlardı. Kalbime geldi ki: Acaba bu izhar, sevabını noksan etmiyor mu? diye telâş ettim. Hüccet-ül-İslâm İmam-ı Gazâlî’nin meşhur bir sözü hatıra geldi. O demiş: “Ba’zan izhar, çok def’a ihfadan daha ziyâde efdal olur.” Yâni âşikâre yapmakta başkalar, ya istifade veya taklid etmek veya gafletten uyanmak veya dalâlette ve sefahette muannid ise karşısında şeâir-i İslâmiye nev’inden izhar etmek, izzet-i diniyeyi göstermek gibi çok cihetle, hususan bu zamanda ve ihlâs dersini tam alanlarda değil riyâ, belki gizliden tasannu karışmamak şartiyle çok ziyâde sevablı olabilir diye bir teselli buldum.

* * *

(18)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

İki gün evvel sorgu hâkimi beni çağırdığı vakit, ben kardeşlerimi nasıl müdafaa edeyim diye düşünürken, İmam-ı Gazâlî’nin “Hizb-ül-Masun” unu açdım. Birden bu âyetler nazarımda göründü:


Baktım ki: Birinci âyet, şeddeler sayılsa ve meddeler sayılmazsa, ’deki, “Vav” dahi meddedir -makam-ı cifrisi ve ebcedîsi bin üç yüz altmış iki (1362) eder- ki, tam tamına bu senenin aynı tarihine ve bizim mü’min kardeşlerimizi müdafaaya azmettiğimiz zamana, hem ma’nası, hem makamı tevafuk ediyor.

Ses Yok