Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 377 | 461
(461-461)
(377)


Evvelâ: İstifsâr-ı hâtırla el ve ayaklarınızdan öper, sıhhat ve âfiyetinizi Cenâb-ı Hak’tan dilerim ve ziyâde muhtaç olduğum duânızı beklerim efendim.

Sâniyen: Bura için merak edecek hiç bir şey kalmadı. 5 Mart’taki merak 18 Nisan’da ferah buldu. Polis dâiresi Nur dâiresi oldu. Tarsus savcısı tedkik edip “Bu kitabları geriye verin” o vakit demişti. Komiser Bey bana “Git, Mersin’dekilerini de al gel, hepsini bir verelim” diye beni Mersin’e gönderdi. Mersin Emniyeti “Biz senin kitablarını Ankara’ya gönderdik, gelirse veririz, gelmezse burada kitabın yok” dedi. Döndüm tekrar Tarsus komiserine geldim. Komiser Bey boynunu bükerek: “Hoca, biz emir kuluyuz, gücenme, kusura bakma. Biz senin kitaplarını emirsiz veremeyiz.” cevabında bulundu. 18 Nisan’da “Kitabların gelmiş. Git al da gel” dediler. Hemen gittim. Zülfikâr, Sikke-i Tasdik, Tılsımlar, Afyon Müdafaanızı, Hülâsat-ül Hülâsa bu beş kitablarımızın Ankara’ya varıp geldiğini, dışındaki sarılı kâğıddan anladım.

Netice; kitabların içinde “satılmaması için bir şey yoktur” diyerek bir vesika ile beraber kitablarımızı elime teslim ettiler. Ben de komiser beye bir Tılsımlar Mecmûası, emniyet me’muru Edhem Beye bir Hülasat-ül Hülâsa, bir de yeni harfle Tarihçe-i Hayat hediye ettim, çok memnun oldular. Onlar da Nurcu oldular.

Üstadım Efendim! “Bu tarafın vazifesi senin” demiştin. Ben de söz verdim, Isparta’dan gittiğimde Mart’ta gelirim demiştim. Gaziantep ve Maraş’a varamadığım için ruhum “Sen vazifeni tam yapmadın” diyor.

Üstadım Efendim! Eskişehir’e gitmeden bir sene evvel, ilk görüştüğümüzden üç dört ay sonra rü’yada Üstadım hânemize gelmiş idin. Bana dediniz: “Seni bir yere göndersem gider misin?” Ben de “Giderim, efendim!” dedim. Sen de “Seni üç aylık bir yere göndereceğim” dedin. Ben de hemen yürüdüm. Bana “Dur!” diye emir verdin. Ben de durdum. “Ben sana şimdi git emrini verdim mi?” dedin. Ben hemen uyandım. O zamandan beri merak ediyordum. “Acaba bu sene emir verdi mi ki, hem üç aylık yol bize de nasib olur mu ki” diye gece ve gündüz gözyaşları döküyordum.

Demek mukadder şimdi imiş.

Efendim! El ve ayaklarınızdan hürmetle ve hasretle öpüyorum.

Çok kusurlu köleniz
Süleyman Kaya
21.4.1951


* * *
Ses Yok