Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Denizli Lâhikası Mektup 27 | 20
(20-20)

Hülâsası şudur ki; o zaman, şimdiki gibi, hâli bir türbe kubbesinde inzivada idim. Bana çorba geliyordu, ben de tanelerini karıncalara verirdim; ekmeğimi onun suyu ile yerdim. İşitenler benden soruyordular, ben de derdim: “Bu karınca ve arı milletleri, cumhuriyetçidirler, o cumhuriyet-perverliklerine hürmeten tanelerini karıncalara verirdim.” Sonra dediler: “Sen, Selef-i Sâlihîne muhalefet ediyorsun?” Cevaben diyordum: “Hulefa-i Râşidîn; herbiri hem halife, hem reis-i cumhur idi. Sıddîk-ı Ekber (R.A.), Aşere-i Mübeşşereye ve sahabe-i kirama elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat ma’nasız isim ve resim değil, belki hakîkat-ı adâleti ve hürriyet-i şer’iyyeyi taşıyan, ma’na-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”

İşte ey müddeiumumî ve mahkeme âzâları! Elli senedenberi bende bulunan bir fikrin aksiyle beni ittiham ediyorsunuz. Eğer lâik cumhuriyet soruyorsanız; ben biliyorum ki, lâik ma’nası, bîtaraf kalmak, yâni hürriyet-i vicdan düstûriyle dinsizlere ve sefahetçilere ilişmediği gibi, dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telâkki ederim. On senedir -şimdi yirmi sene oluyor- ki, hayat-ı siyasîye ve içtimâîyeden çekilmişim. Hükümet-i cumhuriye ne hal kesbettiğini bilmiyorum. El’iyazü billâh, eğer dinsizlik hesabına, îmanına ve âhiretine çalışanları mes’ul edecek kanunları yapan ve kabul eden bir dehşetli şekle girmiş ise, bunu size bilâ- perva îlan ve ihtar ederim ki: Bin canım olsa, îmana ve âhiretime feda etmeye hazırım. Ne yaparsanız yapınız! Benim son sözüm,


olarak, siz beni idam ve ağır ceza ile zulmen mahkûm etmenize mukabil derim:

Ben, Risâle-i Nur’un keşf-i kat’isi ile idam olmuyorum, belki terhis edilip nur âlemine ve saadet âlemine gidiyorum. Ve sizi, ey dalâlet hesabına bizi ezen bedbahtlar! idam ebedî ile ve dâimî haps-i münferid ile mahkûm bildiğimden ve gördüğümden, tamamiyle intikamımı sizden alarak, kemâl-i rahat-ı kalble teslim-i ruh etmeye hazırım!

Mevkuf
Said Nursî


* * *
Ses Yok