Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Denizli Lâhikası Mektup 58 - 59 | 37
(37-37)
(58)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!


ve



sırriyle, Risâle-i Nur’un en mahrem parçaları, en nâmahremlerin ellerine geçmek ve en mütekebbirlerin başlarına vurmak ve en baştakilerin yanlışlarını göstermek için “sırran tenevveret” perdesinden çıktı. Şimdiye kadar mes’ele küçültmek isteniliyordu. Fakat nasılsa bildiler ki; mes’ele büyüktür ve ehemmiyetle celb-i dikkat ise Risâle-i Nur’un parlak fütuhatına ve düşmanlarına da hayretle kendini okutmasına yol açar. Hattâ Eskişehir mahkemesindeki çok mütereddidleri ve mütehayyirleri ve muhtaçları tenvîr edip kurtardı, o zahmetimizi rahmete çevirdi. İnşâallah, bu def’a daha geniş bir sahada daha çok mahkemeler ve merkezlerde o kudsî hizmeti görecek. Evet, Risâle-i Nur’un tarz-ı beyânını gören, lâkayd kalamaz. Başka eserler gibi yalnız aklı ve kalbi değil, belki nefsi de ve hissiyatı da musahhar eder.

Sizin tahliyeniz bu hakîkata zarar vermez; fakat benim berâetim, zarardır. Umum âlem-i İslâm’ı alâkadar eden bir hakîkatın hatırı için değil yalnız dünya hayâtını, belki lüzum olsa uhrevî hayatımı ve saadetimi dahi ehl-i îmanın Risâle-i Nur ile saadetleri için fedâ etmeyi nefsim de kabûl ediyor.

* * *

(59)

(Burada başı yazılmayan zelzele hâdisesinin mâba’di Husrev’in mektubunda)

Daha sonra başka bir gazetede, tamamlayıcı ve hayret verici şu ma’lûmatları gördüm: “Zelzeleden evvel kediler, köpekler üçer beşer olarak toplanmışlar, sessiz olarak, düşünceli gibi alık alık birbirine bakarak bir müddet beraber oturmuşlar, sonra dağılmışlar. Gerek zelzele olurken ve gerekse olmadan evvel veya olduktan sonra bu hayvanlardan hiçbiri görülmemiş; kasabalardan uzaklaşarak kırlara gitmişler. Bir garibi de şudur ki: Bu hayvanlar isyanımızdan mütevellid olan başımıza gelecek felâketleri lîsan-ı halleriyle haber verdiklerini yazıyorlar da biz anlamıyoruz” diyerek taaccüb ediyorlar.

Ses Yok