Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 316 - 317 | 401
(401-401)
(316)


Aziz, Sıddık, Hâlis, Sebatkâr, Fedakâr Kardeşlerim!

Evvelâ: Sırr-ı hiç yanımda bulunmadığının sebebi, eski zamanda iki hiss-i kablelvukuumda bir iltibas olmuş.

Birincisi: Bir hiss-i kablelvuku ile yalnız vatanımızda dehşetli bir hâdiseyi ve zâlimlerin musîbetini hissettim. Halbuki büyük dâirede, zemin yüzünde, haber verdiğimiz gibi oniki sene sonra aynen o sırr-ı azîm görüldü. Benim istihracımı gerçi zâhiren bir parça tağyir etti. Fakat hakîkat cihetinde pek doğru ve ayn-ı hakîkat meydana çıktı. Bunun için o risâleyi yanımda bulundurmuyorum ve başkalarına vermiyorum.

İkincisi: Kırk sene evvel tekrarla dedim: Bir nur göreceğiz. Büyük müjdeler verdim. O nuru büyük dâire-i vataniyede zannederdim. Halbuki o nur, Risâle-i Nur idi. Nur Şâkirdleri’nin dâiresini, umum vatan ve memleket siyasî dâiresi yerinde tahmin edip sehiv etmiştim.

* * *

(317)

Ben fıtraten iki şeyden çok inciniyorum; biri firakdan, biri adâvetten ruhum çok müteellim oluyor. Mümkün olduğu kadar kaçıyorum. Onun için fâni dünyanın firaklı işlerini, sevimli muvakkat dostlarını bırakıp firaksız, bâki şeyleri bulmak niyetiyle inzivaya girip hayat-ı içtimâîyeyi ve siyaseti bıraktım. Ve dahilde tarafgirâne adâvet ve münakaşalara bir vesile olan füruatı değil, belki bütün nev-i beşerin en ehemmiyetli mes’elesi olan erkânı îmaniyeyi ve beşerin medâr-ı saadeti ve umum İslâmın esas ve rabıta-i uhuvveti bulunan Kur’ân’ın hakâik-ı îmaniyesini bulmak ve muhtaçlara buldurmağa hayatımı vakfettim. Hattâ değil yalnız müslümanlarla, belki dindar hııristiyanlarla dahi dost olup adâveti bırakmağa çalışıyorum.

Harb-i Umumî ve komünizm altındaki anarşistlik tehlike ve tahriplerinin lîsan-ı hâl ile “Dünya fanidir, firaklarla doludur, ey insanlar adâveti bırakınız! Geliniz Kur’ân dersini dinleyip birleşiniz, yoksa sizi mahvedeceğiz” diye benim mezkûr iki vaziyetimin haklı olduğunu gösteriyor. Bu sırlı hâlimi hükümet bilmediğinden beni çok sıktı. Ben sabrettim. Afyon müddeîsi dahi ba’zı kıskanç adamlara aldandı; beni ziyâde incitti. Bu hapisde ba’zan bir gün, bir ay Denizli hapsindeki sıkıntıdan ziyâde sıkıntı çektiğim bir zamanda mazlumların silâhı olan beddua etmek hâtırıma geldi. Birden dört beş yaşında bir kız çocuğu pencerelerime alâkadarane bakıyor gördüm. Sordum dediler “Abdullah Bey’in kızıdır.” Ben de o ma’sûmun hâtırı için bedduayı bıraktım.

Ses Yok