Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 105 | 202
(202-202)

“Râvi, Ehl-i Beytin imamlarındandır. Halbuki hadsiz bir mübalâğa görünüyor. Meselâ içinde der: Bu duaya Kur’ân kadar sevab verilir.

Hem göklerdeki büyük melâikeler, o dua sâhibini gördükçe, kürsilerinden inip ona pek büyük bir tevazu ile hürmet ederler. Bu ise, aklın ve mantığın mikyaslarına gelmez.” diye, Risâle-i Nur’dan imdad istedi. Ben de Kur’ân’dan ve Cevşenden ve Nurlardan gâyet kat’i ve tam akıl ve hikmete mutabık bir cevab verdim. Size gâyet kısa bir icmalini beyân ediyorum. Şöyle ki; Ona dedim:

Evvelâ: “Yirmi Dördüncü Söz”ün üçüncü dalında on adet “usul” var, böyle şüpheleri esasıyla keser, izale eder. Ona bak, cevabını al.

Saniyen: Her gün bütün ümmet kadar hasenat ona işlenen ve bütün ümmetin saadetlerine yardım eden ve ism-i âzamın mazharı ve kâinatın çekirdek-i aslîsi, hem en mükemmel ve câmi meyvesi olan “Zât-ı Ahmediye” Aleyhissalâtü Vesselâm, o duanın kendi hakkında o azîm mertebesini görmüş, ona haber veren “Cebrail” Aleyhisselâmdan işitmiş, başkalarını kendine kıyas etmiş veya edilmiş. Demek o pek fevkalâde ve acîb sevab, “Zât-ı Ahmediye”nin (A.S.M.) velâyet-i kübrâsından ona gelmiş. Külli, umûmî değil; belki o duanın mahiyetinde böyle hârika bir kıymet var ve ism-i âzam mazharı olan zâtın tebaiyetiyle başkalara dahi o sevab mümkündür; fakat gâyet ehemmiyetli şartları var, yalnız okumak kâfi gelmez. Yoksa müvazene-i ahkâmı bozar, farzlara ilişir.

Salisen: O dua, nasılki “Zat-ı Ahmediye”ye baktığı vakit mübâlağadan münezzeh ve ayn-ı hakîkat oluyor; öyle de, o duadaki yüzer Esma-i Hüsnanın hakîkatlarına baktığı zaman değil mübalâğa, belki onların nihayetsiz tecellilerinden gelmesi mümkün ve gelebilen feyizlerin nihayetsizliğini göstermek için pek az bir kısmını “Muhbir-i Sâdık” (A.S.M.) haber vermiş ve teşvik için mübhem ve mutlak bırakmış. Sonra mürur-u zamanla o kaziye-i mümkine ve mutlaka, bilfiil vaki ve külliye telâkki edilmiş.

Rabian: “Yirminci Lem’a-i İhlâs”da bir adama beş yüz senelik bir genişlikte bir Cennet verilmesine dair olan bir hâşiye var. Ona da bak, gör ki; o koca Cennetin verilmesi, bilmediğimiz tarzda bir mâlikiyet değil, belki insan nasıl husûsi hânesine çok cihetlerle mâliktir, sâhibdir; öyle de; zemin yüzündeki şeylere çok duygulariyle bir nevi mâliktir, tasarruf ve istifade edebilir.

Ses Yok