Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 58 | 136
(136-136)

Saniyen: Risâle-i Nur’un bir hülâsası olan “Âyet-ül Kübrâ” ve “Hizb-i Nuriyenin” bir hülâsat-ül hülâsası hükmünde otuz üç kelime-i tevhidin namaz tesbihatındaki eskiden beri okuduğum ve Risâle-i Nur’un ekser hakîkatları namaz tesbihatında inkişaf etmesiyle hayalim fazla tevessü’ ederek, o otuz üç kelime-i tevhid herbirisi kâinatın bir tabaka-i mahlukatının lîsan-ı haliyle söylediği o kelimeyi, ben o lîsan ile söylüyorum gibi o küllî lîsan-ı hâl benim cüz’î lîsan-ı kâlimin aynı olur. Ben, kemâl-i zevk ile okuyorum. Size de sûretini gönderiyorum. Benim şübhem kalmadı ki:


ilâ âhir sırrını taşıyan “Hizb-i Nuriye’nin” on beş dakîka zarfında bu hülâsat-ül hülâsası dahi aynı sırrı taşıyor. Arabî bilmeyenler “Âyet-ül Kübrâ’nın” mertebelerini güzelce anlasalar, bu Arabî parça tam anlaşılır. Arabî bilmeyen, bir kaç def’a ikisine baksa, tam anlayacak. Bunu ben yirmi dört saatte bir def’a, ya sabah namazının tesbihatında veya başka vakitte en ziyâde usandığım ve sıkıntı zamanında okuyorum. Bana ulvî bir inşirah verir, usancı izale eder. “Âyet-ül Kübrâ” ve “Hizb-i Nuriyenin” âhirinde yazılsa, münasip olur. Manidardır ki; “Âyet-ül Kübrâ” ve Risâle-i Nur’un ekser hakîkatları, Ramazan’da ve tesbihatında zuhuru gibi; bu hülâsat-ül hülâsa, aynen Ramazanda ve tesbihatta zuhur etti.

Sâlisen: Bugünlerde haber aldım ki; heyet-i vekile, benim nüfusumu Kastamonu’dan alıp Emirdağı’na nakletmeğe karar vermişler. Anlaşılıyor ki; Risâle-i Nur’a ve talebelerine ilişmeğe bahâne bulamıyorlar... yalnız ehemmiyetsiz şahsıma ehemmiyet veriyorlar, kayıdlar altına alıyorlar. Ben de size bütün kuvvetimle te’min ediyorum ki; ben ruh u canımla, onların Risâle-i Nur ve talebelerine ilişmeğe bedel bana ilişmelerini iftihar ile kabul ediyorum. Güya başka yerlerde birden bana iltihak ediyorlar ve men’ine çâre bulamıyorlar; fakat burada tam çâre bulmuşlar zannedip böyle muamele oluyor, siz hiç müteessir olmayınız. Benim bu vaziyetim, Risâle-i Nur Şâkirdlerinin fütuhatlarına bir vesiledir. İnâyet-i merhamet-i İlâhîye, hakkımda, ehl-i dünyanın haksızlıklarını büyük bir hayra çevirecek kanaatındayım. Zaten mesleğimizde zaman, mekân sohbetimize mani olamaz. Şarkda, garbta, hattâ âhirette, berzahta olsa da beraberiz. Meselâ; berzahta Hâfız Ali (R.A.), her gün ma’nen yanımızdadır. Bu hakîkata binaen, suri ayrılmağa, hattâ ölüme ehemmiyet vermemeliyiz.

Râbian: Medrese-i Nuriye kahramanlarından Marangoz Ahmed’in bülbülü, gül fabrikasının mübârek gülcü kâtibinin bülbülünü tasdik etmesi pek lâtif olmuş. Zaten baharda umum kuşlar nâmına nebatat kafilelerinin erzâk-ı hayvaniyeyi getirmelerine karşı bülbüller bir hatibdir ki onları, kuşlar nâmına alkışlıyor. Risale-i Nur’un kuşlar tarafından alâkadarlıkları içinde elbette yine başta bülbül görünmek lâzım geliyor ki, göründü.

Ses Yok