Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 4 | 61
(61-61)

Onun muhalefetinden tevehhüm etmek, divâneliktir. Divânelerle konuşmak dahi bir divânelik olmasından, sizin gibilerle konuşmayı terkediyorum, ne yaparsanız yapınız, minnet çekmem dediğim, onları hem kızdırdı, hem susturdu. Son sözüm:




* * *

(4)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bu parçayı sizler dahi Risâle-i Nur’un makbuliyetine imza basan risâleler ve mektuplar mecmûasının başında yazarsınız. Eğer mecmûalar olmasa da “Birinci Şua”nın başında yazarsınız. Beni merak etmeyiniz. Sevâbın ziyâde olması bana, sıkıntıları bir cihette sevdirir ve Nurların intişarına başka sahalarda meydan açar. Umumunuza birer birer selâm. Risâle-i Nur’un makbuliyetine imza basan ve gaybî işâretler ile ondan haber veren sekiz parçadan birinci parçadır. Aynı mes’eleye, ayni dâvâya ittifakları sarahat derecesindedir. Vahdet-i mes’ele cihetiyle o emâreler birbirine kuvvet verir, te’yid eder. O sekizden üç tanesi, “İmam-ı Ali”nin üç kerâmet-i gaybiyesiyle Risâle-i Nur’dan haber vermesine dâirdir. Bu sekiz parçayı Ankara ehl-i vukufu tedkik etmiş, itiraz etmemişler. Yalnız demişler: “Bu yazılmamalı idi. Kerâmet sâhibi, kerâmetini yazamaz.” Ben de onlara cevab verdim ki:

“Bu, benim değil, Risâle-i Nur’un kerâmetidir. Risâle-i Nur ise, Kur’ân’ın malıdır ve tefsiridir” dedim. Onlar, sustular; demek kabul ettiler. Gerçi bu çeşit ikramlar yazılmasaydı daha münasipdi, fakat bu kadar hadsiz muarızlar ve çok kuvvetli ve kesretli düşmanlar karşısında az ve fakir ve zaif olan bizlere kuvve-i ma’nevîye ve gaybî imdat ve teşci ve sebat ve metanet vermek için mecbûriyet-i kat’iyye oldu, ben de yazdım. Benim benliğime bir hodfuruşluk verip sukutuma sebeb olsa da, ehemmiyeti yok. Bu hizmete, yâni ehl-i îmanı dalâlet-i mutlakadan kurtarmağa -lüzum olsa- dünyevî hayat gibi, uhrevî hayatımı da feda etmek bir saadet bilirim; binler dostlarım ve kardeşlerimin Cennet’e girmeleri için Cehennemi kabul ederim.

* * *
Ses Yok