Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 399 | 517
(517-520)

Sâlisen: Bir küçük medrese-i Nuriyeyi kendi hânesinde tesis edip kahraman Tahirî gibi bir has, hâlis Nur naşirini dâire-i Nuriyeye veren Tahirî’nin merhum pederinin vefatını, hem onun akrabasını, hem Isparta’yı, hem Nur dâiresini ta’ziye ediyorum. Cenâb-ı Hak Nur’un hurufları adedince ruhuna rahmet eylesin, âmin.

Râbian: İnebolu, Zühret-ün-Nur’dan üç yüzü benim hesabıma tahsis etmiş. Ben de dedim: Yüz elli Isparta’ya ve yüz elli bana gelsin. Bana gelmiş. Size gelen ise, ileride bana vereceğiniz Mektubat mecmûasına mukabil ve size borcum var ise hesab edersiniz.

Hâmisen: Irak tarafında, hususan Bağdad’daki Üstad-ı Azam’ın türbedarına ve kardeşlerime selâmımı tebliğ ve hayatım müsaade ederse, bütün ruh u canımla o havaliye gitmek iştiyakımı bildirirsiniz...


Hasta kardeşiniz
Said Nursî


* * *

(399)


Aziz Kardeşlerim!

Eski Said’in matbu eski eserlerinden birisi elime geçti. Merak ve dikkatle baktım. Bu gelen fıkra kalbe geldi. Münasipse Mektubat âhirinde yazılsın.

Evvelâ: Hürriyetin üçüncü senesinde aşairler arasında meşrutiyet-i meşruayı aşâire tam bildirmek ve kabûl ettirmek için Ertuş aşairi içinde hususan Küdan ve Mamhuran’a verdiği ders ve bin üç yüz yirmi dokuzda Matbaa-i Ebuzziya’da tab’edilen, kırkbir sene evvel tab’ edilmiş fakat maatteessüf yirmi-otuz seneden beri arıyordum, bulamamıştım. Bu def’a birisi bir nüsha bulup bana göndermiş. Ben de Eski Said kafasını alıp ve Yeni Said’in sünuhatiyle dikkatle mütalaa ettim. Anladım ki, Eski Said, acîb bir hiss-i kablelvuku’ ile otuz kırk sene sonra şimdi vukua gelen vukuat-ı maddiye ve ma’nevîyeyi hissetmiş. Ve bedevî Ekrad aşairi perdesi arkasında, bu zamanın medenî perdesini kendilerine maske yapan ve vatanperverlik perdesi altında dinsiz ve hakîki bedevî ve hakîki mürteci; yâni, bu milleti, İslâmiyet’ten evvelki âdetlerine sevk eden hainleri görmüş gibi onlarla konuşup başlarına vuruyor.

Ses Yok