Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 53 | 127
(127-127)

Ben, baktıkça, birden itirazkârane, hüsn-ü zannı pek ziyâdedir tahattur ettiğim dakikada, hakîkat-ı Kur’âniye ma’nen dedi: “Cesede, libasa bakma; bana bak: O, benim hakkımda konuşuyor. Doğru söylemiş.” Ben daha ilişmedim. Yalnız Risâle-i Nur tercümanı hakkında sarihan veya işareten veya kinâyeten onun haddinden pek fazla senakârane tabiratı ta’dil etmeye lüzumu var. Başkalar, hususan ehl-i tenkid insanlar nazarında biçâre şahsıma bu nevi hüsn-ü zannını kabul etmemek mesleğimize lâzım geliyor; ta’dilime gücenmesin.


* * *

(53)

O, (Bediüzzaman) Nur’un hâdimidir. Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, zekât ve sadakaları ve bu teberru ve terekeleri alsaydı, bugün bir milyoner olurdu. Fakat o, tıpkı “Cenâb-ı Ömer’in” (R.A.) dediği gibi: Sırtıma fazla yük alırsam, nefs-i nâtıka-i kâinatın kalbi ve Allah’ın Habibi Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’a ve yârânı olan kâmil ve vâsıllara yetişemem ve yarı yolda kalırım diyor. “Bütün eşya ve eflâki senin için yarattım habibim” fermanına, “Ben de senin için onların hepsini terk ve feda ettim” diye verilen cevab-ı Hazret-i Risâletpenahî’ye ittiba ve imtisalen, o da dünya ve mâfîhayı ve muhabbet ve sevdasını terk ve hattâ terki de terk ederek bütün hizmet ve himmetini ve şu ömr-ü nazenînini envar-ı Kur’âniyenin intişarına sarf ve hasretmiştir. İşte bunun için, şimdi çektiği bütün zahmetler rahmet; yaptığı hizmetler hikmet olmuş. Celâli yüzünden cemalini de gösterip, âlem, bir gülizar-ı kemâl bulmuştur. Lütf u kahrı şey-i vâhid bilmeyen çekti azab, Ol azabdan kurtulup sultan olan anlar bizi.

“Niyazi-i Mısrî” gibi diyen bu tercüman, her şeyi hoş görerek, katreyi, umman; âdemi, insan; ve nurunu âleme sultan eylemiştir.

Ona “Kürdî” denilmesi ve Kaside-i Hazret-i İmam-ı Ali’de (R.A.) görülen


kelimesinin hazf ve kalbiyle “Kürd” îma ve işaretinin bulunması, gerçekten Kürdlüğüne delâlet etmez ve onun ma’nevî silsile-i şerafet ve siyadetten tenzil ve teb’idini icab ettirmez. Bu isnad ve izafe, Kürdistan’da doğup büyüyen ve bu lakabla maruf ve meşhur olan bu zatın Risâlet-in Nur’un tercümanı olduğunu sırf âleme ilân etmek içindir; yoksa Kürdlüğünü isbat etmek için değildir.

Ses Yok