Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 229 - 230 | 339
(339-339)
(229)


Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Garib ve lâtif iki hâlimi beyan etmek lâzım geldi.

Birincisi: Benim tecrid-i mutlakta, sizin gibi canımdan ziyâde sevdiğim kardeşlerimle serbest görüşemediğimde, bir inâyet-i İlâhîyye ve bir maslahat bulunduğu kalbime ihtar edildi. Çünkü elli lirayı sarfedip, görüşmek için Emirdağı’na gelerek elli dakika, ba’zı on dakika, ba’zı hiç görüşmeden giden çok âhiret kardeşlerimiz, birer bahâne ile kendilerini bu medrese-i Yusufiye’ye atacaklardı. Benim dar vaktim ve inzivadan gelen hâlet-i ruhiyem bıraksa, o fedakâr dostlara, tam sohbet etmeğe hizmet-i Nuriye müsaade etmezdi.

İkincisi: Bir zaman meşhur bir allâmeyi, harbin müteaddid cephesinde cihada gidenler görmüşler, ona demişler... O da demiş: “Bana sevab kazandırmak ve derslerimden ehl-i îmana istifade ettirmek için, benim şeklimde ba’zı evliyalar benim yerimde işler görmüşler.” Aynen bunun gibi, Denizli’de camilerde beni gördükleri, hattâ resmen ihbar edilmiş ve müdür ve gardiyana aksetmiş. Ba’zıları telâş ederek, “Kim ona hapishâne kapısını açıyor?” demişler. Hem burada dahi aynen öyle oluyor. Halbuki benim çok kusurlu, ehemmiyetsiz şahsiyetimle, pek cüz’î bir hârika isnadına bedel, Risâle-i Nur’un hârikalarını isbat edip gösteren “Sikke-i Gaybî mecmûası” yüz derece, belki bin derece ziyâde Nurlara îtimad kazandırır ve makbuliyetine imza basar. Hususan Nur’un kahraman talebeleri, hakîkaten hârika halleri ve kalemleriyle imza basıyorlar.

Said Nursî


* * *

(230)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Beni merak etmeyiniz, ben sizinle beraber bir binada bulunduğumdan bahtiyarım, memnun ve mesrurum.

Şimdi vazifemiz: Bir müdafaa nüshası Isparta’ya gitsin. Mümkün ise, hem yeni hurufla, hem makine ile eski huruf yirmi nüsha çıksın.

Ses Yok