Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Denizli Lâhikası Mektup 47 - 48 | 30
(30-30)

Sonra, kuvvetini kaybedenleri kolayca tokatlar, vurur. Risâle-i Nur Şâkirdleri, hıllet ve uhuvvet ve fenâ-fi’l-ihvan mesleğinde gittiklerinden, inşâallah bu tecrübeli ve münâfıkane plânı da akîm bırakacaklar.


* * *

(47)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Eski zamanda bir şeyhin müridleri pek çok olmasından, o memleketin hükümeti siyasetçe telâş edip onun cemâatini dağıtmak istemiş. O zât, hükümete demiş: “Benim yalnız bir buçuk müridim var, başka yok. İsterseniz tecrübe edeceğiz.” O zât, bir yerde çadır kurdu, kendi binler müridlerini oraya toplattı. O da emretti: “Ben bir imtihan yapacağım. Her kim benim müridim ise ve emri kabûl etse, cennete gidecek.” Çadıra birer birer çağırdı. Gizli bir koyun kesti; güya has bir müridini kesti, cennete gönderdi. O kanı gören binler müridler, daha hiç biri şeyhi dinlemedi, inkâra başladılar. Yalnız bir adam dedi: “Başım fedâ olsun.” Yanına gitti. Sonra bir kadın dahi gitti, başkalar dağıldılar. O zât, hükümet adamlarına dedi: “İşte benim bir buçuk müridim bulunduğunu gördünüz.”

Cenâb-ı Hakk’a yüz binler şükürler olsun ki; Risâle-i Nur, Eskişehir imtihan ve mahkemesinde, şâkirdlerinden yalnız bir buçuk kaybetti, o eski şeyhin aksine olarak Isparta ve civar kahramanlarının himmetleriyle, o zâyi olan bir buçuk adam yerine on bin ilâve oldu. İnşâallah, bu imtihanda dahi hem şark, hem garbın kahramanlarının himmetleriyle, çokları kaybedilmeyecek ve bir giden yerine on girecek.

* * *

(48)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bir zaman, müslim olmayan bir zât, târikattan hilâfet almak için bir çâre bulmuş ve irşada başlamış. Terbiyesindeki müridleri terakkiye başlarken, birisi keşfen mürşidlerini gâyet sukutta görmüş. O zât ise ferasetiyle bildi, o müridine dedi: “İşte beni anladın.” O da dedi: “Mâdem senin irşâdın ile bu makamı buldum, seni bundan sonra daha ziyâde başımda tutacağım.” diye Cenâb-ı Hakk’a yalvarmış, o biçâre şeyhini kurtarmış; birdenbire terakki edip bütün müridlerinden geçmiş, yine onlara mürşid-i hakîki kalmış. Demek ba’zan bir mürid, şeyhinin şeyhi oluyor.

Ses Yok