Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 351 | 435
(435-435)
(351)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Evvelâ: Sizi tebrik ediyorum. Ve bu def’aki Husrev’in bakanlara yazdığı istida, pek mükemmel bir vesika-i tarihiyye hükmündedir. Fakat bir iki gün evvel Sungur’dan aldığımız bir telde, yüz seksen beş eserin verilmesine emir verilmiş. Bu adedli cümleyi anlayamadık. Telgrafhânede müdürden sorduk. “O me’mur, onu yanlış almış. Makineden ben kulağımla işittim. Ve bütün eserlerin geri verilmesine demektir.” Hatırımıza geldi ki, acaba yüz otuz risâlenin ba’zılarını müteaddid cüzleri birer risâle yapıp yüz seksen beşe mi çıkardılar diye ihtimal verdik ve anlayamadık. Hem Yeni Sabah Gazetesi yazdığı gibi Medreset-üz-Zehra’yı Doğu Üniversitesi nâmiyle büyük bir İslâm Dârülfünun’u, Reîsicumhur tâbiriyle “Her müşkilâtı iktiham edip onun yapılmasına çalışacaklarını” haber aldık. İnşâallah kırk senedir takib ettiğimiz mühim bir maksadımız, vatan ve milletin menfaatı için yapmağa mecbûr olacaklar.

Sâniyen: Gönderdiğiniz, üç sene bizim gibi hapiste bulunan Zülfikâr ve Asâ-yı Mûsa’dan ehemmiyetli yerlere birkaç tane gönderdim. Ezcümle: Cezire’de câmi imâmı Vastan’lı Abdurrahîm benim eski talebelerimden olup buraya kadar geldi. Ben on aded mühim kitablardan verdim. Fakat hatırıma geldi ki, Zülfikâr’ın Mu’cizat-ı Kur’âniye Dördüncü Zeyli’nin iki yerde -biri sekizinci satırda, biri oni kinci satırda- “La”nın yerine “Lam”ın yazılmış. Halbuki “Lâm” Kur’ânda otuz bindir, “Lâ” on dokuz bindir. Bu sehiv başka nüshalarda kısmen tashih edilmiş. Fakat mahkemenizde kalan Zülfikârlarda tashih edilmemiş. Ben de burada unuttum. Siz Cezire’nin müftüsü vasıtasiyle, o imam Abdurrahîm’e müstensihin bu sehvini tashih edilmesini yazarsınız. Tâ ki Medreset-üz-Zehra’nın erkânı bu vasıta ile Cezire ile dahi münâsebetdar olsun diye size havale ediyorum.

Hem bu def’a Husrev’in mektubunda Zübeyr’in Nazif’e göndereceği pusulayı oraya sehven gönderdiğini anladım. Husrev’in de küçük bir sehvi var. Çünkü Yirmi Dördüncü Mektub değil, Yirmi Dördüncü Söz’ün Onuncu Aslına dâir Nazif’e bir kısacık mektubum vardı. Sûreti burada kalmamıştı. Onuncu Asl’ın sûretini Nazif’e gönderip o pusulanın sûretini bize göndermesi için demiştim. Halbuki Onuncu Aslı sehven size göndermiş. Fakat gâyet parlak, uzun istidası; bu küçücük sehvini hiçe indirdi, afvettirdi. Bu mes’elenin sırrı budur: Nazif büyük bir hayır yapmak için Nurcuların ehemmiyetli bir virdi olan Cevşen-ül Kebir’i makine ile teksir etmiş. Bunun sevabına dâir, parçayı beraber teksir etmek için bana yazmıştı. Ben de dedim:

Ses Yok