Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 43 | 117
(117-118)
(43)

Aziz, Sıddık, Sebatkâr, Muhlis Kardeşlerim!

Hem maddi; hem ma’nevî, hem nefsim, hem benimle temas edenler, gâyet ehemmiyetli benden sual ediyorlar ki: “Neden herkese muhalif olarak hiç kimsenin yapmadığı gibi sana yardım edecek çok ehemmiyetli kuvvetlere bakmıyorsun, istiğna gösteriyorsun; ve herkes müştak ve talib olduğu ve Risâle-i Nur’un intişarına, fütuhatına çok hizmet edeceği ve Risâle-i Nur şâkirdlerinin hasları müttefik oldukları ve senden kabul ettikleri büyük makamları kabul etmiyorsun şiddetle çekiniyorsun?”

Elcevab: Bu zamanda ehl-i îman öyle bir hakîkata muhtaçtırlar ki; kâinatta hiçbir şeye âlet ve tâbi ve basamak olamaz ve hiçbir garaz ve maksad onu kirletemez ve hiçbir şübhe ve felsefe onu mağlûb edemez bir tarzda îman hakîkatlarını ders versin, umum ehl-i îmanın bin senedenberi teraküm etmiş dalâletlerin hücumuna karşı îmanları muhafaza edilsin.

İşte bu nokta içindir ki, dahilî ve haricî yardımcılara ve ehemmiyetli kuvvetlerine Risâle-i Nur ehemmiyet vermiyor; onları arayıp tâbi olmuyor. Ta avâm-ı ehl-i îmanın nazarında hayat-ı dünyeviyenin ba’zı gayelerine basamak olmasın ve doğrudan doğruya hayat-ı bakiyeden başka hiçbir şeye âlet olmadığından, fevkalâde kuvveti ve hakîkatı, hücum eden şübheleri ve tereddüdleri izale eylesin.

Amma “ma’nevî ve makul ve zararsız ve bütün ehl-i îman ve hakîkat istedikleri nurani makamlar ve uhrevî rütbelerden, halis kardeşlerimizden hüsn-ü zanla ve ihlâsınıza zarar gelmediği halde, eğer kabul etsen reddedilmeyecek derecede senedler, hüccetler bulunduğu halde, sen değil tevazu ve mahviyetle, belki şiddet ve hiddetle ve o makamı sana veren kardeşlerinin hatırını kırmakla o rütbelerden, o makamlardan kaçıyorsun?”

Elcevap: Nasılki ehl-i hamiyet bir insan, dostların hayatını kurtarmak için kendini feda eder; öyle de; ehl-i îmanın hayat-ı ebediyelerini tehlikeli düşmanlardan muhafaza etmesi için lüzum olsa —hem lüzum var— kendim, değil yalnız lâyık olmadığım o makamları, belki hakîki hayat-ı ebediyenin makamlarını dahi feda etmeye, Risâle-i Nur’dan aldığım ders-i şefkat cihetiyle terkederim.

Evet, her vakit, hususan bu zamanda ve bilhassa dalâletten gelen gaflet-i umûmîyede, siyaset ve felsefenin galebesinde ve enaniyet ve hodfüruşluğun heyecanlı asrında büyük makamlar, herşeyi kendine tâbi ve basamak yapar; hattâ dünyevî makamlar için dahi mukaddesatını âlet eder. Ma’nevî makamlar olsa, daha ziyâde âlet eder.

Ses Yok