Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Denizli Lâhikası Mektup 67 - 68 | 43
(43-43)

Ve hapiste yalnız bir kaç arkadaşımla kalsam Ankara makamatına karşı âlem-i İslâm’ı alâkadar edecek bir alenî muhâkeme isteyeceğim ve dâva edeceğim ve “Meyve Risâlesi”ni ve müdâfaât parçalarını yeni harfle müteaddid nüshalar çıkarıp mühim makamata göndereceğiz inşâallah.


* * *

(67)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bu nevi Hadîsler, müteşâbih kısmındandırlar. Hem cüz’î ve husûsi değiller, umumî yerlerde bakmıyorlar. Bir kısım ise, ümmetinin başına gelen dinî fitnelerden yalnız birtek zamanı ve Hicaz ve Irak’ı misâl olarak gösterir. Zâten Abbâsîlerin zamanında, o tarihte Mu’tezile, Râfizî, Ceberî ve perde altında zındıklar, mülhidler, İslâmiyet’i zedeliyen çok fırak-ı dâlle meydana gelmiştiler. Şeriat ve îtakad noktasında “İmâm-ı Mâlik”, “İmâm-ı Ahmed İbn-i Hanbel” ve “İmâm-ı Gazâli” ve “Gavs-ı Âzam” ve “Cüneyd-i Bağdâdî” gibi pek çok eâzım-ı İslâmiye imdâda yetişip o fitne-i dîniyeyi mağlûb ettiler. O tarihten üç yüz sene sonraya kadar o galebe devam ile beraber, perde altında yine o ehl-i dalâlet fırkaları, siyaset yoluyla Hülâgû-Cengiz fitnesini İslâmların başına getirdiler. Bu fitneden hem hadîs, hem “Hazret-i Ali Radiyallahü Anh” sarih bir sûrette ayni tarihiyle işâret ediyorlar. Sonra bu zamanımızın fitnesi en büyük bir fitne olduğundan, hem müteaddid hadîsler, hem çok işârât-ı Kur’âniye aynı tarihiyle haber veriyorlar. Buna kıyasen ümmetin geçireceği safahatı küllî bir sûrette bir hadîs beyan ettiği vakit, ba’zan o küllînin birtek hâdisesini, misâl olarak tarihi gösterir. Böyle müteşâbih ve ma’nası tamam anlaşılmayan hadîslerin Risâle-i Nur eczaları kat’i bir sûrette te’villerini beyân etmiş. “Yirmi Dördüncü Söz”de ve “Beşinci Şuâ”da, bu hakîkatı düstûrlarla beyân etmiş.

* * *

(68)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

(Birbirinizi enâniyetle veya sadâkatsızlıkla ittiham etmemek için, bir hakîkatı beyân etmek ihtâr edildi.)

Ben bir zaman, enâniyetini bırakmış ve nefs-i emmâresi kalmamış büyük evliyâdan şiddetli bir sûrette nefs-i emmâreden şikâyet ettiğini gördüm. Hayrette kaldım. Sonra kat’i bildim ki, âhir ömre kadar mücâhede-i nefsiyenin sevabdar devamı için nefs-i emmârenin ölmesi üzerine onun cihâzâtı damarlara ve hissiyâta devredilir, mücâhede devam eder. İşte o büyük evliyâlar, bu ikinci düşmandan ve nefsin vârisinden şîkâyet ederler.

Ses Yok