Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Denizli Lâhikası Mektup 42 - 43 | 28
(28-28)
(42)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Kastamonu’da ehl-i takvâ bir zât, şekvâ tarzında dedi: “Ben sukut etmişim. Eski hâlimi ve zevkleri ve nurları kaybetmişim.” Ben de dedim: Belki terraki etmişsin ki; nefsi okşayan ve uhrevî meyvesini dünyada tattıran ve hodbinlik hissini veren zevkleri, keşifleri geri bırakıp, daha yüksek makama, mahviyet ve terk-i enaniyet ve fâni zevkleri aramamak ile uçmuşsun. Evet, bir ehemmiyetli ihsân-ı İlâhî; ihsânını, enâniyetini bırakmıyana ihsas etmemektir.. tâ ucub ve gurura girmesin.

Kardeşlerim! Bu hakîkata binâen, bu adam gibi düşünen veya hüsn-ü zannın verdiği parlak makamları nazara alan zâtlar, sizlere bakıp içinizde mahviyyet ve tevazu ve hizmetkârlık kisvesiyle görünen şâkirdleri âdi, âmi adamlar görür ve der: “Bunlar mı hakîkat kahramanları ve dünyaya karşı meydan okuyan? Heyhat! Bunlar nerede, evliyâları bu zamanda âciz bırakan bu kudsî hizmet mücahidleri nerede!” diyerek dost ise inkisar-ı hayâle uğrar, muârız ise kendi muhalefetini haklı bulur.

Said Nursî


* * *

(43)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Sizin hapis meyveleriniz, benim nazarımda firdevs meyveleri gibi hoştur, kıymetlidir. Benim sizler hakkında büyük ümidlerimi ve dâvalarımı tasdik ve tahkik ettiği gibi, tesanüdün kuvvetini pek güzel gösterdi. O mübârek kalemler birleştikçe, üç-dört eliflerin birleşmesi gibi, üç-dört yüz kıymetini bu kadar ağır tazyikat altında izhâr eyledi. Ve bu müşevveş şerait içinde vahdetinizi muhafaza eden hâlet-i ruhiye, dünkü dâvamı isbat ediyor. Evet, -temsilde hatâ yok- nasılki büyük bir veli, küçük bir ashab kadar hizmet-i İslâmiyede Ehl-i Sünnetçe mevki almadığı gibi, aynen öyle de: “Bu zamanda hizmet-i îmaniyede hazz-ı nefsini bırakıp ve mahviyet ile tesânüd ve ittihadı muhafaza eden bir hâlis kardeşimiz, bir velîden ziyâde mevki alıyor.” diye kanâatım gelmiş ve siz dâima bu kanâatımı takviye ediyorsunuz. Cenâb-ı Hak, sizlerden ebediyen râzı olsun, âmin!

* * *
Ses Yok