Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Denizli Lâhikası Mektup 56 - 57 | 36
(36-36)
(56)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Bu musîbetimizden kaçmak ve kurtulmak, iki cihetle kabil değildi:

Birincisi: Kader-i İlâhî kısmetimizin bir kısmını buradan bize yedirmek için her halde gelecek idik. En hayırlısı bu tarzdır.

İkincisi: Aleyhimize çevrilen dolaptan kurtulmak imkânı bulmadık. Ben hissetmiştim, fakat çâre yoktu. Biçâre merhum Şeyh Abdülhakîm, Şeyh Abdülbâkî kurtulamadılar. Demek bu musîbette biz birbirimizden şekvâ etmek; hem haksız, hem ma’nasız, hem zararlı, hem Risâle-i Nurdan bir nevi küsmektir. Sakın sakın, has rükünlerin gösterdikleri faaliyeti bu musîbete bir sebep görüp onlardan gücenmek ise, Risâle-i Nur’dan çekilmek ve hakâik-ı îmaniyeyi öğrenmeden pişman olmaktır. Bu ise, maddî musîbetten daha büyük bir ma’nevî musîbettir. Ben kasem ile te’mîn ederim ki: Sizin herbirinizden yirmi-otuz derece ziyâde bu musîbette hissedâr olduğum halde, niyet-i hâlise ile faaliyet göstermelerinden, ihtiyatsızlığı yüzünden gelen bu musîbet on def’a daha fazla olsa da yine onlardan gücenmem. Hem geçmiş şeylere itiraz etmek ma’nasızdır. Çünkü tâmiri kabil değil.

* * *

(57)

Aziz Kardeşlerim!

Bu fecirde, birden bir fıkra ihtâr edildi. Evet, ben de Husrev’in zelzele hakkında tafsîlen yazdığı kerâmet-i Nuriyeyi tasdik ederim ve kanâatım da o merkezdedir. Çünkü, Risâle-i Nur ve şâkirdlerine dört def’a şiddetli taarruzların aynı zamanında dört def’a dehşetli zelzelenin hücumu tam tamına tevâfukları tesadüfî olmadığı gibi; Risâle-i Nur’un iki merkez-i intişarı olan Isparta ve Kastamonu’nun sâir yerlere nisbeten âfâttan mahfuz kalmaları ve Sûre-i Ve’l-Asr işâretiyle, âhir zamanın en büyük bir hasâret-i insâniyesi olan bu ikinci harb-i umumîden çâre-i necat ise îman ve amel-i sâlih olmasından, Risâle-i Nur’un hizmetine zarar veren veya hizmette kusur edenlere aynı zamanda gelen şefkat veya hiddet tokatlarının yüzer vukuatları tam tamına tevâfukları tesâdüfî olmadığı gibi Risâle-i Nur’a hüsn-ü hizmet edenlerin hemen hemen bilâistisnâ maîşetinde vüs’at ve bereket ve kalbinde meserret ve rahat görmelerinin binler hâdiseleri dahi tesadüfî olamaz.

* * *
Ses Yok