Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 7 | 67
(64-67)

İkincisi: Denizli Mahkemesi hiç ilişmediği ve Eskişehir Mahkemesi yalnız bir tek kelimesine ilişip bir tek harfle cevabını alan “İhtiyarlar Risâlesi”ni İstanbullu bir adam, buradan bir adamdan alıp İstanbul’a götürmüş.

Her nasılsa aleyhimdeki bir dinsizin eline geçmiş. Habbeyi on kubbe yaparak vilâyet zabıtasını şaşırtıp, “Kimin ile görüşüyor, yanına kimler gidiyor” diye beni sıkmağa başladılar. Her ne ise.. bunlar gibi çok acı nümuneler var. Fakat en mânasızı budur ki: Beni konuşturmamak için, hizmetimde bir çocuk ile bir hastalıklı adamdan başka herkesi ürkütüp benden kaçırtmalarıdır.

Ben de derim: On adamın benden çekinmeleri yerinde, on binler, belki yüz binler Müslüman, Risâle-i Nur’un dersine hiçbir mânie ehemmiyet vermiyerek devam ediyorlar. Hem bu memlekette, hem hariç Âlem-i İslâmda çok kuvvetli hakîkatları ve çok kıymetli faideleri için tam bir revaç ile intişar eden Risâle-i Nur’un binler nüshalarından herbiri, benim yerimde benden mükemmel konuşuyor. Benim susmamla onlar susmazlar ve susturulmazlar.

Hem, mâdem mahkemece isbat edilmiş ki; yirmi senedenberi siyasetle alâkamı kestiğim ve hiçbir sene bir emare aksine zuhur etmedi. Elbette benimle görüşenlerden tevehhüm etmek pek ma’nasızdır.(Hâşiye)

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Hâşiye: Garîp ve acaib bir hadise: Bu ayda bir gün avluya indim, baktım. Gelen kar üstünde, Risâle-i Nur’un eczalarında tevafukatına işâret eden boyalar, kırmızı, sarı mürekkebler misillü, o karın üstünde serpilmiş katreler ve noktalar var. Çok hayret ettim. Sair yerlere baktım, avlumdan başka yerlerde yoktu. Endişe ettim, kalben dedim: Risâle-i Nur umum memleketle, belki Kur’ân hesabına küre-i arzla o derece alâkadardır ki, onun başına gelen belâdan, musîbetten bulutlar dahi kan ağlıyorlar. Bir iki adam çağırdım, onlar da hayret ettiler. Benim endişe ve telaşımı gören hâne sâhibinin biraderzadesi Mehmed Efendi zannetti ki, ben karın çokluğundan yolu kapamasından telâş ediyorum. Ben yukarı çıktıktan sonra, yolu açmak için o karı iki tarafa atıp o işâretli manidar kırmızı, sarı hadise-i cevviyeyi kapatmıştı. Ona dedim: Kapatmasaydın daha iyi idi. Aynı günde, Risâle-i Nur aleyhinde üç hadise zuhur eyledi:

Birincisi: Afyon Adliyesiyle buradaki zabıta çavuşluğudur. Kitablarımın iadesine dâir müracaatıma mukabil, “Daha temyizden tasdik gelmediğinden karışmayız” diye o cihetten benim ümidimi kırdı.

İkincisi: Aynı günde, benim ahvalimi tecessüs etmek için mahsus bir polisi, Afyon gönderdiğini öğrendik.

Üçüncüsü: Aynı günde, İstanbul’da bir münafık, “İhtiyar Risâlesini” bahâne ederek aleyhimizde propaganda etmiş, adliyeye aksettirmiş. Bu gibi hadiselerden müştaklar çekinmeye başladılar. Ben de


dedim



siperine girdim.


Ses Yok