Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 13 | 75
(74-75)

Eğer zerre mikdar bulunsaydı, Karşımda kimler var dünyada neler oluyor, bana kim yardım edecek diye soruşturacaktı, merak edecekti, karışacakdı: Hilelerle büyüklere hulûl edecekti.

En elîm bir cüz’î hâdise şudur ki: “Bir tecrid-i mutlak içinde her muhabereden kesilmiş vaziyetimden kurtulmak için, hapse girmeğe bir bahâne bulunuz ki; beni hapse alsınlar, bu azabdan kurtulayım” diye ba’zı dostlarıma bir gizli mektub elden göndermiştim. Ta benim bütün hayatımın sermayesi ve neticesi ve gâyet zinetli bir sûrette tezyin edilmiş Risâle-i Nur’dan, Denizli’de mahkemede bulunan kitablarıma yakın olayım ve teslim almaya çalışayım. Maatteessüf aleyhimde olan oradaki ehl-i vukufdan birtek adam, beni müdafaa ederken, o dahi mektubumu görüp hapse girmem için aleyhime hüküm vermeye mecbûr olmuş.

Beni hapislere sokan muarızlarımın bir bahâneleri de, o mahkemede ondan beraat kazandığım “tarikatçılık”tır. Halbuki Risâle-i Nur’da dâima dâva edip demişim: “Zaman tarikat zamanı değil, belki îmanı kurtarmak zamanıdır. Tarikatsız Cennete gidenler çoktur. Îmansız Cennete giden yoktur.” diye bütün kuvvetimizle îmana çalışmışız. Ben, hocayım; şeyh değilim. Dünyada bir hânem yok ki, nerede tekyem olacak. Bu yirmi sene zârfında bir tek adam yok ki çıksın, desin: “Bana tarikat dersi vermiş” ve mahkemeler ve zabıtalar bulmamışlar. Yalnız eskiden yazdığım tarikatların hakîkatlarını ilmen beyan eden “Telvihat Risâlesi” var ki; bir ders-i hakîkattır ve yüksek bir ders-i ilmîdir, tarikat dersi değildir. Hürriyet-i vicdanı esas tutan hükümet-i cumhuriyenin, elbette bu milletin milyarlar ecdadının ruhları bağlandığı bir hakîkata ve onun yolunda dünyaya meydan okudukları olan îman-ı tahkikîyi gâlibane, felsefeye karşı isbat eden bir eseri ve hâdimlerini himaye etmek, ehemmiyetli bir vazifesidir. Yoksa, o zaif hâdimin ellerini bağlayıp, binler düşmanlarını ona saldırtmak, hiçbir vecihle o cumhuriyetin düstûrları müsaade etmez. Cumhuriyet beni dinleyecek diye, şekvamı yazdım. Evet


derim.


* * *
Ses Yok