Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 36 | 106
(106-106)

Kardeşlerim! Çoktan size söylemek lâzım gelirken unutmuştum. Kerametli “Yirmi Dokuzuncu Söz” o Söz’ün yalnız birinci makamıdır. O Söz’ün ikinci makamı ise, ehemmiyetine binaen ki, bir vecihte ona da “Âyet-ül Kübrâ” nâmını İmam-ı Ali (Radiyallhu Anh) vermiş olan “Yirmi Dokuzuncu Lem’a-i Arabiye’dir” ki “Allahü Ekber” gibi sâir tesbihatın mertebelerindeki nurları beyân ediyor ve “Hizb-i Nuriye”nin de bir me’hazıdır.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ederim. Gizli olan her gecede muhtemel bulunan Leyle-i Kadirlerinizi tebrik ederim.

* * *

(36)

Aziz, Sıddık Kardeşim!

Bilmukabele biz de Ramazanınızı tebrik ediyoruz. Ru’yalarınız, pek çok mübârektirler. İnşâallah, Cenâb-ı Hak, sizi büyük ihsanlara mazhar eyleyecek diye bir işarettir. Bu zamanda en büyük bir ihsan bir vazife; îmanını kurtarmaktır, başkaların îmanına kuvvet verecek bir sûrette çalışmaktır. Sakın, benlik ve gurura medâr şeylerden çekinmek ve tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakîkata lâzım ve elzemdir. Çünkü bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakîkat, mahviyetkârane dâima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir. Sizin gibilerin ağır şerâit içinde kahramancasına îmanını ve ubudiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır. Senin ru’yalarının bir tabiri de, bu noktadan seni tebşir etmektir.

Risâle-i Nur eczalarında tarikat hakîkatına dâir Telvihat-ı Tis’a nâmındaki risâleyi elde edip bakınız.

Hem, zatınız gibi metin ve îmanlı ve hakîkatlı zatlar, Risâle-i Nur dâiresine giriniz. Çünkü bu asırda Risâle-i Nur, bütün tehacümata karşı mağlûb olmadı. En muannid düşmanlarına da serbestiyetini resmen teslim ettirdi. Hattâ iki senedenberidir büyük makâmatlar ve adliyeler, tedkikat neticesinde Risâle-i Nur’un serbestiyetini tasdik ve mahrem ve gayr-i mahrem bütün eczalarını sâhiblerine teslime karar verdiler.

Risâle-i Nur’un mesleği, sâir tarikatlar, meslekler gibi mağlûb olmayarak, belki galebe ederek, pek çok muannidleri îmana getirmesi, pek çok hadisatın şehadetiyle, bu asrın bir mu’cize-i ma’nevîye-i Kur’âniye olduğunu isbat eder. O dâirenin haricinde, ekseriyetle bu memlekette, bu husûsi ve cüz’î ve yalnız şahsî hizmet; veya mağlûbâne perde altında; veya bid’alara müsamaha sûretinde; ve te’vilat ile bir nevi tahrifat içinde hizmet-i diniye tam olamaz diye hâdisat bize kanaat vermiş.

Ses Yok