Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 46 | 121
(121-121)

Ben dünya işlerini bilmiyorum, halklar ile görüşemiyorum. Senden başka burada kimsem yok ki re’yini alayım. Benim şahsıma ait mes’ele gerçi çok ehemmiyetsizdir, cüzîdir; fakat Risâle-i Nur’a ait mes’ele; bu vatan ve millette pek çok ehemmiyeti var.

Size kat’iyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatımla beyân ediyorum ki; gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükümet, Âlem-i İslâma ve dünyaya karşı gâyet şiddetle Risâle-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini mefahir-i tarihiyesini onun ibraziyle gösterecektir.

* * *

(46)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Ali Köyünde Risâle-i Nur Şâkirdlerinden Ali Efendi, münafıklar hakkında bir Âyet-i kerimeyi soruyor. Şimdi zamanım izaha müsaid olmadığı için, kısaca bir iki cümle beyân ediyorum.

“Münafık öldükten sonra namazı kılınmaz” mealindeki Âyet, o zamandaki ihbar-ı İlâhî ile bilinen kat’î münafıklar demektir. Yoksa zan ile şübhe ile münafık deyip namaz kılmamak olmaz.

Mâdem


der, ehl-i kıbledir. Sarih küfür söylemese veyahut tevbe etse, namazı kılınabilir. O Aliköyde Alevîler çok olduğunu ve bir kısmı Râfızîliğe kadar gidebilmesi nazariyle, onların en fenası da, münafık hakîkatına dâhil olmamak lâzım gelir. Çünkü münafık itikadsızdır, kalbsizdir ve vicdansızdır, Peygamber (A.S.M.) aleyhindedir. (Şimdiki bazı zındıklar gibi.) Alevî ve Şiîlerin müfritleri ise; değil Peygamber (A.S.M.) aleyhinde, belki Âl-i Beytin muhabbetinden, ifratkârane muhabbet besliyorlar. Münafıkların tefritlerine mukabil, bunlar ifrat ediyorlar. Hadd-i Şeriattan çıktıkları vakit, münafık değil, ehl-i bid’a oluyorlar; fâsık oluyorlar; zındıkaya girmiyorlar. “Hazret-i Ali” Radıyallahu Anh, yirmi sene hürmet ettiği ve onlara Şeyh-ül-İslâm mertebesinde onların hükmünü kabul ettiği “Ebu Bekir”, “Ömer”, “Osman” Radıyallahu Anhüma ilişmeseler, “Hazret-i Ali” Radıyallahu Anh o üç halifeye hürmet ettiği gibi, onlar da hürmet etseler, farz namazını kılsalar yeter.

Ses Yok