Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 61 | 140
(139-140)

İşte “Risâle-i Nur” da Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyândan alıp saçtığı şualarla bütün âleme hayat; ve âdeme, kâmil insan; ve kulûbe, neş’e-i îman ve ukule yakîn bir itminan; ve efkâra, inkişaf-ı îman ve nüfusa teslim-i rıza ve candır. O sema-yı ma’nevîyeyi bazan ve zâhiren bihasebilhikmet âfâkî bir bulut kütlesi kaplar. O celalli sehabdan öyle bir baran-ı feyz-i rahmet takattur eder ki; sünbüllenmeye müstaid tohumlar, çekirdekler, habbeler o sıkıcı ve dar âlemde gerçi muzdarib olurlar; o sıkılmaktan üzerlerindeki kışırları çatlar ve yırtarlar; o anda bulutlar da ufuklara çekilip, nöbetçi vaziyetinde beklemesi bir imtihan-ı Rabbânî ve bir inkişaf-ı feyezanî ve bir rahmet-i nûrânidir ki; evvelceki bir habbe; bir çekirdek yeniden taze bir hayata iştiyakla ve neş’e-i inkişafla meyvedar koca bir ağaç suretini alır ve


sırrına mazhar olurlar.

Evet yirmi senedir devam eden şu mevsim-i şita, inşâallahu Taâlâ nihayet bulmuş ola. Dünyaya yeni ve feyizli bir fasl-ı nur-u bahar gele ve âlemin yüzü nur ile güle...

“Risâle-i Nur” Kur’ân-ı Mu’ciz-ül-Beyânın taht-ı tasarrufunda olduğundan, ona uzanan, ilişmek isteyen her el kırılır ve her dil kurur. Kur’ân-ı Mu’ciz-ül Beyânın


kavl-i şerifinin îma ve işârâtından şu devrede Türk lîsanının sadmeler geçirmesine bakılırsa, “Risâle-i Nur”, Türkçede, lîsan üzerinde de imam olacağına; yâni yarın halis Türkçe olan Risâle-i Nur’un kesb-i imtiyaz edip diğerlerini terkedeceklerine dâir işâret-i Kur’âniyedendir demiş olsam hata etmemiş olurum zannederim.

Başta Üstadımız olduğu halde bilumum kardeşlerimize samimi selâmlarımla arz ve hürmetler eyler, mübârek bayramlarını tebrik ve tes’id eylerim. Üstadım hakkında bir şey yazamadım. Çünki veraset-i Muhammediye (A.S.M.) makamında olan bir zat-ı âli-kadr hakkında ne diyebilirim? Ona Hasan Feyzi Efendi kardeşimizin sözlerini tekrar etmekten başka bir şey bilmem.

Milâs ve havalisi Risâle-i Nur Talebeleri nâmına duanıza muhtaç

Halil İbrahim (Rahmet-ül-lâhi aleyh)

Halil İbrahim’in Risâle-i Nur hakkındaki parlak fıkrasının sonunda kaydedilip, ikisi beraber Emirdağı mektublarının âhirlerinde kaydedersiniz. Bu zat, Risâle-i Nur’un çok eski ve çok sadık ve çok fedakâr bir şâkirdidir, Risâle-i Nur’a hitab ederek bu mektubu yazmış.


* * *
Ses Yok