Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 85 | 180
(179-180)

Ben vasiyetnâmemi yazdığım aynı zamanda, gizli münafıklar, benim itimat ettiğim hizmetçilerimi zabıta tarafından yanıma gelmekten menettikleri ayni vakitte, fırsat bulup, tanımadığım birisiyle, sabık dokuz def’adan daha te’sirli bir zehir bana yutturdular.

Hem aynı zamanda, Tunus’lu ve âlim kardeşlerimizden ve buraya kadar, geçen sene beni görmek için gelip görüşmeden giden Hoca Haşmet, Yozgat’tan buraya yazıyor ki: “Said vefat etmiş, Risâle-i Nur’un yüz otuz risâlesi muhafaza edilsin. Ta ki, ileride tab’edeceğiz.”

Hem aynı zamanda Halil İbrahimin vefatım hakkında bir hazin mersiye hükmündeki parlak mektubu, şâkirdleri ağlattırdı.

Hem bu zamana pek yakın, Husrev’in, kendi âdetine muhalif benim vefatıma dair bir iki mektubunda, iki üç gün ömür gibi tabirlerle ecelime işâretleri, bir parça beni müteessir etti. Acaba ben gidiyorum diye endişe ettim.

Hem bu aynı hengâmlarda, en ziyâde hayat-ı dünyeviyedeki vazifemi düşünüp vefatımdan sonra şâkirdler bu dehşetli zamanda benim bedelime de o vazifeyi yapacaklar mı? diye çok merak ederken, birden Denizli, Milâs, Isparta, İnebolu, ümidimin yüz derece fevkinde ve öyle bir sahabetkârane ve iltizamperverane o vazifeye koşup başkaları da ve muallim ve âlimleri koşturdular ki, beni hayret hayret içinde bıraktılar.

Elhasıl: Bu beş cihetteki tevafuk, zâhir bir kerâmet-i Nuriyedir.

Kardeşlerim! Merak etmeyiniz, “Cevşen” ve “Evrad-ı Bahaiye” bu def’a dahi o dehşetli zehirin tehlikesine galebe etti; tehlike devresi geçti, fakat hastalık devam ediyor.

Umum kardeşlerime birer birer selâm ve selâmetlerine dua edip, şüphesiz makbul olan dualarını isterim. Ve İnebolu’da ve civarında hem çok hanımların, hem küçük yavrularının Risâle-i Nur’u yazmağa başlamalarını ve Kur’ân dersini çok ma’sûmların almasını bütün ruh u canımla tebrik ederiz.


Duanıza muhtaç kardeşiniz
SAİD NURSÎ


* * *
Ses Yok