Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 92 | 187
(186-187)

Saniyen: Bu def’a Hasan Feyzi’nin ve bir hafta evvel Halil İbrahim’in şahsıma karşı fevkalâde hüsn-ü zan ile mersiyeleri ve samimi ve hazin vedanameleri, az ta’dil ile üç sebeb için kabul edildi:

Birincisi: Onlar, şahsıma değil, belki Kur’ân ve îmana ve Nurlara hâdimliğim; ve o vazife-i kudsiyeye bakıp yazmışlar.

İkincisi: Onların ve onlar temsil ettikleri o civardaki halis kardeşlerimizin ve haddimin çok fevkindeki tarifatlarını, bir nevi samimi dua ve ulvî bir tefe’ül ve yüksek bir arzu-yu hayır ve istidatlarının ve itikadlarının ve Nurlara pek ciddi alâkalarının bir in’ikâsı olmasıdır.

Üçüncüsü: Ben onların nazarında Risâle-i Nur ve şâkirdlerdeki şahs-ı ma’nevîsinin mümessili ve nümunesi olmam cihetiyle, onların sebeb-i teşvikleri olan o harika hüsn-ü zanlarını ve kuvve-i ma’nevîyelerini kırmak, maslahat değildir. O ikisine ve arkadaşlarına, hususan Ahmed Feyzi ve Denizli hapsindeki kardeşlerimize ve hakkımızda adâlete çalışanlara binler selâm.

Salisen: Çok def’a benim sıkıntılarıma bir merhem hükmüne geçmiş ve yanımdaki sakladığım kahraman Husrev’in çok mektubları ve onların her birinden birer ehemmiyetli fıkrayı alıp mecmuunu “Lâhika”ya geçirmek için zaman bulamıyorum. İnşâallah, bir istirahat zamanında tedkik edeceğim, Ahmed Nazif’in İnebolu Talebeleri nâmına yazdığı ve Halil İbrahim’in ağlatıcı mersiyesinden iştiraklerini gösteren mektubu, benim o havalideki sebatkâr kardeşlerim hakkında endişelerimi izale eyledi. Cenâb-ı Hak, onlardan razı olsun.

Râbian: Çoban İsa Köyünde Ahmed’in mektubunda isimleri bulunan eski ve yeni kardeşlerimizin Risâle-i Nur’a çalışmaları ve çocukları da Kur’ân’a ve Nurlara çalıştırmaları, bu vakitte Nurlara büyük bir hizmettir. Cenâb-ı Hak, onları muvaffak eylesin, âmîn!

Hamisen: Münafık düşmanlarımın maddî ve ma’nevî zehirlerine karşı gerçi “Cevşen” ve “Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibent” beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi def’a kudsiyeleriyle kurtardılar. Fakat, maatteessüf, asabımda ve sinirlerimde ve hassasiyetimde, o zulümden öyle şiddetli bir te’sir, bir heyecan, bir teellüm, bir teneffür gelmiş ki; en samimi dostumu ve tam sâdık bir kardeşimi bir saat yanımda tahammül edemiyorum, ruhum kaldırmıyor. Hattâ biri bana baksa da sıkılıyorum. Eskide bende biraz bulunan merdum-girizlik hastalığı, o zâlimlerin gaddarane sıkıntılariyle ve tarassutlariyle bende çok şiddetlenmiş. Güya ölmeden evvel hayat-ı içtimâîye cihetinde ölmüşüm ki; bu hakîkat ve bu sır için hakkımda, has kardeşlerim vefat mersiyelerini yazıyorlar.

Ses Yok