Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 188 | 284
(283-284)

Sonra insanın bir zaif damarı, derd-i maişet ve tama’ cihetinde çok soruşturdular. Nihayetinde, o zaif damardan bir şey çıkaramadılar. Sonra onlarca tahakkuk etti ki: onlar mukaddesâtını feda ettikleri dünya malı, nazarımızda hiç ehemmiyeti yok ve çok vukuatlarla onlarca da tahakkuk etmiş. Hattâ bu on sene zarfında yüz def’adan ziyâde resmen “Ne ile yaşıyor?” diye mahallî hükümetlerden sormuşlar.

Sonra en zaif bir damar-ı insanî olan şan ü şeref ve rütbe noktasında bana çok elîm bir tarzda o zayıf damarımı tutmak için emredilmiş ihânetler, tahkirlerle, damara dokunduracak işkencelerle dahi hiç bir şeye muvaffak olamadılar. Ve kat’iyyen anladılar ki, onların perestiş ettiği dünya şan ü şerefini bir riyakârlık ve zararlı bir hodfüruşluk biliyoruz, onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri hubb-u cah ve şan ü şeref-i dünyeviyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz, belki onları bu cihette divane biliyoruz.

Sonra bizim hizmetimiz itibariyle bizde zaif damar sayılan, fakat hakîkat noktasında herkesin makbulü ve her şahıs onu kazanmağa müştak olan ma’nevî makam sahibi olmak ve velâyet mertebelerinde terakki etmek ve o ni’met-i İlâhîyeyi kendinde bilmektir ki, insanlara menfaatten başka hiçbir zararı yok. Fakat böyle benlik ve enaniyet ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda, elbette sırr-ı ihlâsa ve hiçbir şeye âlet olmamağa bina edilen hizmet-i îmaniye ile şahsî makam-ı ma’nevîyeyi aramamak iktiza ediyor; harekâtında onları istememek ve düşünmemek lâzımdır ki, hakîki ihlâsın sırrı bozulmasın. İşte bunun içindir ki, herkesin aradığı keşf ü kerâmâtı ve kemâlât-ı ruhiyeyi Nur hizmetinin haricinde aramadığımı zaif damarlarımı tutmağa çalışanlar anladılar. Bu noktada dahi mağlûb oldular.”

Umum kardeşlerimize birer birer selâm ve gelecek Leyle-i Kadr’i herbir Nurcu hakkında seksen üç sene ibâdetle geçmiş bir ömür hükmüne geçmesini hakîkat-ı Leyle-i Kadr’i şefaatçi ederek rahmet-i İlâhîyeden niyaz ediyoruz.


Kardeşiniz
SAİD NURSÎ


* * *
Ses Yok