Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 305 - 306 | 394
(394-394)
(305)


Evvelâ: Bir inâyettir ki, o adamın müfteriyâne iddiânâmesini işitemedim. Yoksa şiddetle konuşacaktım. Reise, seni mahkemeye veriyorum, yâni haksızlığınla mahkeme-i kübrâya ve kanunsuzluğunla dünya mahkemesine. Ve avukatım yok dediğimden maksad, onlara, bizim umumumuzun küllî mes’elede vekilimizdir, benim hususî şahsıma gelen hücuma ancak ben mukabele edebilirim, demektir. Ahmed Hikmet’e bildiriniz.

Sâniyen: Savcının isnâdâtına karşı eski müdâfaatımız kâfidir.

Sâlisen: Mustafa Osman, Ceylân nasıl telâkki ettiklerini ve hiç bulantı onlara vermediklerini ve dâire-i Nur’da dahi fena te’sir etmeyeceğini bana yazdılar. Kahraman Tâhiri gördüm. O da öyle telâkki etmiş. Husrev ve Feyzileri ve Sabri’yi merak ettim.

Râbian: Zannederim ki, şimdi küfür ve dalâlet, komiteler ve cemiyetler şeklinde hücum ettikleri içindir ki, kader-i İlâhî, bunlara bu eşedd-i zulüm ile bir cemiyet isnadiyle bizi tâzib ettiriyor. Demek şimdi ehl-i îmanın ittihadına pekçok lüzum var. Biz o hakîkatı bilmediğimiz için kaderin adâlet tokadını yeriz.

Said Nursî


* * *

(306)


Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Evvelâ: Haccı men’eden zemzemi döktüren, hakkımızda eşedd-i zulme müsâdekâr davranan ve Zülfikâr ve Sirâcınnûr’un müsâderesine ehemmiyet vermiyen ve bizi garazkârâne, kanunsuz tâzib eden me’murları terfi ettirip hâdisenizden çıkan mazlumâne lîsan-ı hâl ile yüksek ağlamamızı ve sesimizi işitmeyen bir müstebid kabinenin zamanında en rahat yer hapisdir. Yalnız mümkün olsa başka hapse naklolsak, tam selâmet olur.

Sâniyen: Onlar nasıl zorla en mahrem risâleleri en nâmahreme okuttular... öyle de, zorla ısrar edip bizi cemiyet yapmağa mecbûr ediyorlar. Halbuki, cemiyet ve komiteciliğe hiç ihtiyacımızı hissetmiyorduk.

Ses Yok