Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 386 | 482
(481-482)

İşârât-ül İ’caz’ın hârikalarından birisi de budur ki: Her bir âyetin sâir âyetlere münâsebetini ve her âyetteki cümlelerinin birbirine karşı nisbetini ve nizamını ve her cümledeki hey’etlerin ve harflerin ma’na-yı maksuda karşı nisbetlerini ve teveccühlerini gösterip âyetlerin intizamından ve cümlelerin nizamından ve her cümlenin hey’etinin nazmından bir lem’a-i i’caz göstermesidir. Âdeta bir saatin saniyeleri sayan mili ve dakikaları sayan yelkovanı ve saatleri sayan ibresi gibi o nazımdaki nükteleri beyân ve ondaki hakîkatı bürhanlarla îzah hattâ ba’zan bir tek harfte büyük bir hakîkatı ifade etmesidir. Ve her bir âyetin hakîkatini gâyet i’caz ile ve kat’i hüccetlerle isbat ediyor ki; şimdi yüz otuz risâlenin çekirdekleri ve hülâsaları hükmündedirler. Ve cümlenin ve cümledeki hey’etlerin ve harflerin nüktelerini ve ifade ettikleri zımnî hükümlerini bilâ-istisna, ilm-i belâgatın ince kaideleri ile ve ilm-i nahvin ve sarfın kaideleriyle ve ilm-i mantığın ve usûl-i din ve sâir ilimlerin kanunlariyle beyân eder. Hattâ hurdebinî bir ma’nevî âletle, görünmeyen incecik münasebat-ı belâğatı beyân ediyor ve emarelerini gösteriyor. Ve Kur’ânın nazarı küllî olmasından bütün beyân edilen hak ma’nalara ve nüktelere, elbette kudsî elfaz-ı Kur’âniye zımnî, remzî işâret ve delâlet eder denilebilir.

Husrev, Sungur, Hayri, Sâdık, Sabri,
Sıddık Süleyman


* * *
Ses Yok