Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 407 | 539
(538-539)

İşte ben de, yüzer âyât-ı Kur’âniyeye istinaden Kur’ânın kudsî kanunlarının yerine, medeniyetin bozuk kısmından anarşilik hesabına ve bir nevi bolşeviklik nâmına istibdad-ı mutlak ma’nasında, Cumhuriyetteki hürriyet perdesi altında dindarlar hakkında eşedd-i zulme âlet olabilen muvakkat bir rejime, değil yalnız ben, belki bütün ehl-i vicdan muhaliftir. Hem muhalefet, hiçbir hükümette bir suç sayılmıyor.

İkincisi: Âsâyişi bozmak, emniyeti ihlâl etmek ihtimali bahânesiyle otuz sene cezayı bana çektirdiler. Buna cevaben deriz ki:

Mahkemenin tahkikatiyle hem beş yüz bin fedakâr Nur talebeleri bulunduğu halde, hem yirmi sekiz sene zarfında bu kadar zalîmane ihânetlere ma’rûz olduğumuz halde, Nurcularla alâkadar olan altı vilâyet, altı mahkeme hiçbir vukuatını kaydedememeleri, gösterememeleri isbat ediyor ki: Nurcular, âsâyişin muhafızlarıdırlar. İman dersiyle herkesin kafasında bir yasakçı bırakıyorlar. Âsâyişi muhafaza ediyorlar. Ve üç vilâyetin insaflı zabıtaları bunu tasdik etmişler.

Üçüncüsü: Dini siyasete âlet yapmak istiyor, diye beni suçlu yapıyorlar. Sebilürreşad’ın 116. sayısındaki “Hakîkat Konuşuyor” nâmındaki makalem buna kat’i bir cevaptır. O makalemin kısaca hülâsası şudur:

Elcevab: Bütün dünyasını, hattâ lüzum olsa kendi şahsî âhiretini dine feda etmeye bütün hayatı şehadet eden ve otuz beş seneden beri siyaseti terkeden ve beş mahkeme bu mes’eleye dâir kat’i delil bulamadığı halde seksen yaşını geçmiş, kabir kapısında hem dünyada hiçbir şey’e mâlik olmayan bir adam hakkında, dini siyasete âlet yapıyor diyenler, yerden göğe kadar haksızdırlar, insafsızdırlar. Hem bu iftiralariyle beraber, o adam hakkında güya âsâyişi ve emniyeti ihlâl etmek istiyor, diyorlar. Halbuki o adamın Kur’ân-ı Hakîm’den aldığı hakîkat dersi ve talebelerine verdiği ders şudur:

Bir hânede veya bir gemide birtek ma’sûm, on câni bulunsa adâlet-i Kur’âniye o ma’sûmun hakkına zarar vermemek için, o hâneyi yakmasını ve o gemiyi batırmasını men’ettiği halde, dokuz ma’sûmu birtek câni yüzünden mahvetmek sûretinde o hâneyi yakmak ve o gemiyi batırmak en azîm bir zulüm, bir hıyanet, bir gadr olduğundan, dâhilî âsâyişi ihlâl sûretinde yüzde on câni yüzünden doksan ma’sûmu tehlike ve zararlara sokmak, adâlet-i İlâhîyye ve hakîkat-ı Kur’âniyye ile şiddetle men’edildiği için, biz bütün kuvvetimizle, o ders-i Kur’ânî itibariyle, âsâyişi muhafazaya kendimizi dinen mecbûr biliyoruz.

Ses Yok