Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 414 | 552
(550-553)

Şimdi Adnan Menderes gibi, “İslâmiyet’in ve dinin îcablarını yerine getireceğiz” diye ve mezkûr iki kanun-u esasîye karşı muhalefet edip tam zıddına olarak iki dehşetli cereyan, gâyet büyük rüşvet ile halkları aldatmak ve ecnebilerin müdahalesine yol açmak vaziyetinde hücum etmek ihtimali kuvvetlidir.

Birisi: Birinci kanun-u esasîye muhalif olarak, bir câni yüzünden kırk ma’sûmu kesmiş, bir köyü de yakmış. Bu derecede bir istibdad-ı mutlak, her nefsin zevkine geçecek memuriyete bir hâkimiyet sûretinde rüşvet vererek, dindar hürriyetperverlere hücum ediliyor.

İkinci hücum da: İslâmiyet milliyet-i kudsiyesini bırakıp -evvelkisi gibi- bir câni yüzünden yüz ma’sûmun hakkını çiğneyebilen, zâhiren bir milliyetçilik ve hakîkatta ırkçılık damariyle hem hürriyetperver dindar Demokratlara, hem bütün bu vatandaki yüzde yetmişi sâir unsurlardan bulunanlara, hem hükümet aleyhine, hem biçâre Türkler aleyhine, hem Demokratın takib ettiği siyaset aleyhine çalışarak ve serseri ve enaniyetli nefislere gâyet zevkli bir rüşvet olarak bir ırkçılık kardeşliği veriyor. O zevkli kardeşliğin içinde, o zevkli fâideden bin def’a daha ziyâde hakîki kardeşleri düşmanlığa çevirmek gibi acib tehlikeyi, o sarhoşluğu ile hissedemiyor. Meselâ: İslâmiyet milliyeti ile dört yüz milyon hakîki kardeşin her gün


dua-yı umûmîsiyle ma’nevî yardım görmek yerine, ırkçılık dörtyüz milyon mübârek kardeşleri, dört yüz serseriye ve lâubalilere yalnız dünyevî ve pek cüz’î bir menfaati için terk ettiriyor. Bu tehlike hem bu vatana, hem hükümete, hem de dindar Demokratlara ve Türkler’e büyük bir tehlikedir; ve öyle yapanlar da hakîki Türk değillerdir. Necib Türkler böyle hatadan çekinirler. Bu iki taife herşeyden istifadeye çalışıp, dindar Demokratları devirmeye çalıştıkları ve çalıştırıldıkları, meydandaki âsâr ile tahakkuk ediyor. Bu acib tahribata ve bu iki kuvvetli muarızlara karşı; kırk sahabe ile dünyanın kırk devletine karşı meydan-ı muarazaya çıkan ve galebe eden ve bin dört yüz sene zarfında ve her asırda üç yüz-dört yüz milyon şâkirdi bulunan hakîkat-ı Kur’âniyenin sarsılmaz kuvvetine dayanmak ve onun içindeki dünyevî ve uhrevî saadet-i ebediyenin zevklerine o cazibedar hakîkatla beraber nokta-i istinad yapmak, o mezkûr muarızlarınıza ve hem dâhil ve hariçteki düşmanlarınıza karşı en lâzım ve elzem ve zarurî bir çâre-i yegânedir. Yoksa o insafsız dâhilî ve haricî düşmanlarınız sizin bir cinâyetinizi binler yapıp ve eskilerin de cinâyetlerini ilâve ederek başkaların başına yükledikleri gibi, size de yükleyecekler.

Ses Yok