Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Denizli Lâhikası Mektup 60 | 39
(38-39)

Üçüncü Nokta: Zaten mes’eleyi uzatacak ehemmiyetli kitabları ve evrakları ve müdâfaaları dahi Ankara’ya göndereceğini, mahkeme reisi o gün söyledi. Elbette şimdi yetişmiş. Şimdi benim muntazam ve izahlı iki müdâfaanâmem gitse, belki mes’eleyi çabuk halleder, mes’ele uzamaz, ta’cîl eder, çabuk âile sâhipleri kurtulurlar. Fakat ben ve benim gibi alâkasızlar kurtulmaya değil, belki hakâik-ı îmaniyeyi mülhidlere, mürtedlere karşı müdâfaa etmek için, en müsait bir yer olan hapiste kalmak lâzımdır.

Dördüncü Nokta: Risâle-i Nur beraet etmezse ve benim müdâfaatım nazara alınmazsa, fâidesiz, zâhirî inkârınız sizi kurtarmayacak, vahdet-i mes’ele haysiyetiyle biz birbirimizle bağlanmışız; yalnız münasebetleri pek az bulunan bir kısım arkadaşlar kurtulabilirler. Eskişehir Mahkemesi, bunu bilfiil gösterdi. Bir seneden beri, gâyet dikkatle içimize casusları sokan ve safdil ve cür’etkâr talebelerin ifşaatını zapteden ve bil’iltizam bizi perîşan ve mesleğimizden pişman etmek için her vesileyi isti’mal eden, hattâ aleyhimize Şeyh Abdülhakîm’i sevkettikleri hâlde, Onu ve Abdülbâki’yi ve bana arasıra itiraz eden Şeyh Süleyman’ı bizim gibi perîşan eden adamlara karşı inkârlarınız ve kaçmanız, onların kanâat-ı vicdâniye dedikleri düşüncelerinde beş para etmez ve Eksişehir’de dahi etmedi.

Beşinci Nokta: Biz hem burada, hem Eskişehir’de tecrübe ile kat’i anladık ki: Biz, vahdet-i mes’ele cihetiyle tam bir tesânüde şiddetle muhtacız. Sıkıntıdan gelen gücenmekler ve titizlikler ve itirazlar, bizim perîşaniyetimizi ikileştirir. Maatteessüf en ziyâde güvendiğim ve îtimad ettiğim, sizlerdiniz. Ba’zı hatırıma bir telâş geldiği vakit, İstanbul’dan gelen Kâmil ve Sıddık Hocalar ve Kastamonu Vilâyetinde fevkalâde sadâkat gösteren zâtları tahattur ile o endişem zâil olurdu. Dikkat ediniz, küfr-ü mutlakı müdâfaa eden gizli komite içinize parmak sokmasın. Benim komşudaki koğuşa parmağını soktu, beni azab içinde bıraktı. Şimdi siz, mâbeyninizde münâkaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabûl ederim. Fakat benim müdâfaatım tâ Ankara’ya gitse ve medâr-ı nazar olsa, buradaki mahkeme, kurtulması mümkin olanlar hakkında kararını vermek ihtimâlini; hem şimdi bizimle uğraşan ve Abdülbâki ve Abdülhakîm ve Hacı Süleyman’ı nefyeden ve Yeşil Şemsi’yi tahliyeden sonra burada durduran adamlar, elbette Hâfız Mehmed ve Seyyid Şefik gibi salâbet-i dîniyeleri ile ve onların ölmüş reislerine ve sûretine baş eğmemesiyle ve ilhad ve bid’alara tarafdarlıklarını göstermemesiyle beraber, serbest bırakmamak ihtimalini de;

Ses Yok