Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 39 | 111
(110-111)

Çünkü “Hazret-i Ali,” üç kerâmet-i gaybiyesiyle Risâle-i Nur’dan haber verdiği gibi; “Gavs-ı Azam” (K.S.) da kuvvetli bir sûrette Risâle-i Nur’dan haber verip tercümanını teşci etmiş. Bu mahrem dört risâle, Kerâmet-i Aleviye ve Gavsiyeye ait dört risâle inşâallah bir vakit size gönderilebilir. Mahkeme ehl-i vukufu onlara itiraz edememiş, yalnız “Bu yazılmamalı idi” diye küçük bir tenkid etmişler. Ben de cevab verdim, onlar sustular. Zaten üveysî bir sûrette doğrudan doğruya hakîkat dersimi “Gavs-ı Azam’dan” (K.S.) ve “Zeynelâbidin” (R.A.) ve “Hasan, Hüseyin” (R.A.) vasıtasıyla “İmam-ı Ali’den” (R.A.) almışım. Onun için, hizmet ettiğimiz dâire onların dâiresidir. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki; duanızın himmetiyle, on beş günden ziyâde şiddetli bir hararet içinde tehlikeli ve zehirli hastalığın, iki gündür tehlikesi geçti. Hastalıkla bir saat ibadet bir gün kadar olması cihetiyle, inşâallah yapamadığım çok hayratın yerini bu hastalık doldurmuş ve çok kusuratıma da keffaret olmuş. Fakat zafiyet ve hastalık devam ediyor.

Latif ve manidar bir tevafuktur ki; dünkü gün, ma’sûmların mecmûası elime geçti, açtım. O mecmûanın başında, o ma’sûmların bir kumandanı hükmünde ve Medrese-i Nuriyenin kahramanlarından Marangoz Ahmed’in gâyet zinetli ve nakışlı ve dikkatli yazdığı “Küçük Sözler” başında dercedilmiş gördüm. “Mâşâallah Marangoz Ahmed dedim, ma’sûmların çavuşu olmuş.” Aynı günde bir mektubu elime geçti, açtım. Marangoz Ahmed’in gönderdiği mektubları arkadaşlara gecede okumak zamanında, iki çekirge mektubun başına gelip tâ bitinceye kadar dinlemelerini gördüm. Bir kaç gün evvel biz mektubu yazarken, iki güvercin, mektubun makbuliyetini ve müjdeci serçe ve kuddüs kuşlarının müjdelerini tasdik ettikleri gibi; Marangozun iki çekirgeleri de güvercinleri ve müjdeci kuşları tasdik ederek, biz dahi Risâle-i Nur’u tanıyoruz diye, lîsan-ı halleri ifade ediyor diye latif ve mânidar tevafuk olmuş.

Bu münâsebetle, o mecmûa içinde mübârek kahramanlardan Küçük Ali’nin biraderzadesi ma’sûm ve küçük bir Abdurrahman olan Hâfız Ahmed’in yazdığı “Sekizinci Şuâ’ın” Sekizinci Remzinden bir sahife evvel bir fıkra nazarıma değdi. Bir iki aydır size Risâle-i Nur’un makbuliyetine dâir yazılan mektublarda şahsımın hisse-i şerefi ve hüneri olmadığını ve sırf bir ikram-ı İlâhî olmasına dâir yazılan parçayı bu fıkrayı, o fıkraya alâkadar gördüm, size gönderiyorum. Onlara münasib bir yerde ilhak edersiniz. O fıkra, “Celcelutiyenin” fevkalâde Risâle-i Nur’a verdiği ehemmiyetten şahsımın bir lem’ası, bir hüneri olmadığına dâirdir. Şöyle ki:

Ses Yok