Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 320 | 404
(403-404)

Halbuki vaziyetim müşkil bir halde, çok merak ediyordum. Birden küçük bir Husrev olan kahraman Sungur aynı vakitte geldi. Beni çok endişe ve telaşlardan ve masraflardan kurtardığı gibi; bu vazife, iki sene mütemadiyen yanımda hizmeti kadar kıymetdar olduğu için, kat’i kanaatım geldi ki, bu da Nur’un neşrindeki muvaffakıyetin bir kerâmetidir.

İkinci hâdise: Ben kendime ait nüshalarımı Diyânet Riyaseti’ne gönderdiğim aynı zamanda, aynen mizanla ziyâde noksan olmayarak tartılsa aynen o kadar Nur’un Safranbolu, Eflani havalisindeki Nur’un küçük kahramanları gönderdikleri mübârek hediyeleri lîsan-ı hal ile bana dediler: “Merak etmeyiniz, biz zayiat yerine geldik. O zayiatın yerini doldurduk.” Ben de ruh u canla kabul ettim ve gönderenleri tebrik ettim; daha teberrükleri bana dokunmadı.

Üçüncü hâdise: O mübârek hediyeler odama geldiği zamandan on dakika evvel, serçe kuşuna benzer bir kuş yatağımın ayağı altında gördüm. Halbuki pencereler ve kapı kapalı; hiçbir delik yok ki, o kuş girebilsin. Baktım benden kaçmıyor. Bir parça ekmek verdim, yemedi. Kalben dedim: “Üç-dört sene evvel aynı burada kuşların müjde vermesi gibi, bu da müjde veriyor.” Hakîkaten aynı zamanda o mübârek nurlu hediye geldiği gibi, üç senedir haber almadığım müftü kardeşim Abdülmecid’den güzel bir mektub aldım. Bana hizmet eden Halil geldi. “Bu kuşa bak, bu da eski kuşlar gibi bir müjdecidir” dedim. Sonra pencereyi açtık, gitsin; gitmiyordu. Yukarıda beş-altı def’a uçtu, gitmedi. Sonra Sungur da geldi: “İşte sen de gör” dedik, o da gördü. Yarım saat sonra nasıl görülmesi hârika oldu, bulunmaması da hârika oldu. Pencereden çıkmadan Halil ile aradık, bulamadık; kayboldu. Hattâ bu ma’nevî hediyenin gelmesi ve Husrev yerinde Sungur imdada yetişmesi, ehemmiyetini göstermeğe bir kat’i hâdise budur ki: Sungur gelmeden iki gün evvel -demek o evden çıktığı gün- Halil rü’yada görüyor ki: Sungur, Mustafa Osman ile buraya gelmişler; büyük bir hâdise ve şaşaalı bir merasim yapılmış. Benden “Tabiri nedir?” diye sordu. Ben de merak ettim: “Sen ne için bu rü’yayı bana söyledin? Acaba onların başına bir zarar mı gelmiş?” diye bir gece sabaha kadar endişe ile müteessirdim. O rü’ya-yı sadıka az bir tabir ile çıktı.

* * *
Ses Yok