Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 327 | 410
(410-412)
(327)

Aziz, Sıddık Kardeşlerim!

Size, şahsıma âit birkaç mes’eleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi.

Evvelâ: Ba’zı has kardeşlerim şahsıma hizmette dikkatsizlik ettiklerinden, onların bana karşı acımasını noksan gördüğümden ba’zan hiddet ve tekdir ettiğim vakit kalbime geldi ki: O biçâreler ziyâde hüsn-ü zanla tahmin ediyorlar ki, “Üstadımız istese belki ba’zı ruhanîler, cinnîler de hizmet edecekler, belki ediyorlar. Hizmet-i Nuriyede inâyetin aşikâre cilvesi gösteriyor ki, onun şahsının perîşaniyetine meydan verilmiyor ve şefkatimize muhtaç değil.” diye hizmette ba’zı kusurları oluyor. Hattâ bugün de birisi araba getirecekti; dikkatsizlik yüzünden ben yayan çıktım. Bir saatte on saat kadar zahmet çektim. Ben de birkaç gün evvel böyle kusuru yapanlara demiştim, tekrar edeceğim, siz de dinleyiniz:

Nasılki Risâle-i Nur’u ve hizmet-i îmaniyeyi, dünyevî rütbelerine ve şahsım için uhrevî makamlarına âlet yapmaktan sırr-ı ihlas şiddetle beni men’ettiği gibi; öyle de: Kendi şahsımın istirahatına ve dünyevî hayatımın güzelce, zahmetsiz geçmesine, o hizmet-i kudsiyeyi âlet yapmaktan cidden çekiniyorum. Çünkü: Uhrevî hasenatın bâki meyvelerini fâni hayatta cüz’î bir zevk için sarfetmek, sırrı ihlasa muhalif olmasından kat’iyyen haber veriyorum ki: Târik-üd dünya ehl-i riyazetin arzu ve kabul ettikleri ruhanî, cinnî hüddamlar bana her gün hem aç olduğum zamanda ve yaralı olduğum vakitte en güzel ilâç getirseler, hakîki ihlas için kabûl etmemeğe kendimi mecbûr biliyorum. Hattâ berzahtaki evliyadan bir kısmı temessül edip bana helva baklavaları hizmet-i îmaniyeye hürmeten verseler, yine onların elini öpüp kabul etmemek ve uhrevî, bâki meyvelerini dünyada fâni bir sûrette yememek için nefsim de kalbim gibi kabûl etmemeğe rıza gösteriyor. Fakat kasd ve niyetimiz olmadan inâyet cihetinde gelen bereket gibi ikramat-ı Rahmaniye, hizmetin makbuliyetine bir alâmet olduğundan, nefs-i emmare karışmamak şartıyla ruhumla kabûl ederim. Her ne ise.. bu mes’ele bu kadar kâfi.

Ses Yok