Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 373 | 458
(457-458)

İşte hakîkat böyle iken, Afyon Mahkemesi, adâlet nâmına değil, belki o ölmüş adamın muhabbeti taassubu ile, eski harfle de neşredilen kararnamenin âhirinde, bizi mahkûm etmek için en mühim sebeb savcının garazkârlığı sebebiyle mahkeme hey’eti demişler ki:

“Said ve arkadaşları, Mustafa Kemâl’e (din yıkıcı, süfyan demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmağa çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz.) Acaba ölmüş gitmiş, bir adamın şahsına karşı bin def’a böyle itiraz da olsa umûmî bir dâva oluyor. Mahkeme-i adâlet buna dâir böyle bir hükmü vermek elbette pek acib bir ma’na iş içinde var.

Şimdi böylelerin elindeki dört def’a Nur eserleri beraat kazandıkları ve şimdi dâhiliye bakanı, evvelce adliye bakanı üç def’a beraatine ve suç mevzuu olmadığına ve bizi mahkûm eden Afyon kararını bozmasiyle, suç mevzuu olmadığına hüküm verdiği halde, şimdi bütün millet, adâlet ve şefkat ve diyânete hizmet bekledikleri Demokrat hükümeti zamanında, eski müstebidlerin dehşetli plânlariyle Risâle-i Nur’a karşı garazkârlarının keyfine bırakmak, Demokrat hükümeti aleyhinde büyük bir hiyânettir. Ve milletin tesellî-i ümidini kırmaktır.

Benim Ankara’da bir vekilim Mustafa Sungur’dur. 17.11.1951 tarihli çektiği telgrafda, umum risâlenin bize iadesine karar verilmiş diye müjde verdi. Ve âdil adliye vekili üç def’a beraat verdiği ve şimdi de Sungur’un mektubuna göre hem iadesine emir verildiğini ve şimdi telefonla haber vereceğim söyledikleri halde, bu on altı senedenberi aleyhimizde olan iftiralar ve jurnaller hem Eskişehir, hem Denizli mahkemesinde bütün dosyaları Afyon Mahkemesi toplamak ve af kanununun çıkmasiyle ve mahkemelerin beraat vermesiyle, o mübârek eserleri, o dosyalar içerisine karıştırarak çürütmek için mahzene atmak ve üç seneden beri bizi aldatan ba’zı eşhasa Nurların işlerini bırakmamak lâzım geliyor. Başbakan ve Maarif Bakanı ve Dahiliye Bakanına bu gâyet mühim mes’eleyi nazar-ı dikkatlerine arzediyorum.

Said Nursî


* * *

Ses Yok