Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 381 | 471
(468-471)

Dördüncü Nümune: Yeni Said ihtiyarlığında bütün bütün siyasetten ve dünyadan kendini çekmeğe çalıştığı halde, ehl-i dünyanın bütün bütün kanuna ve insafa ve vicdana, hattâ insanlığa muhalif bir tarzda eşedd-i zulüm ile yirmi sekiz sene işkencelerle ezdiklerine ve bir sineğin ısırmasına tahammül etmiyen o biçâre Said’in baltalarla başına vurduklarına ve ihânetin en şeni’lerini yaptıklarına karşı, emsalsiz bir sabır ve tahammül ona ihsan olunması ve gâyet asabî ve sinirli olduğu gibi, fıtraten korkak olmadığı halde “Ecel birdir, tegayyür etmez” hakîkatına îmanından gelen büyük bir cesaretle beraber en korkak, en miskin bir vaziyette sükût edip sabretmesi; hattâ bir mikdar sonra o işkenceler sonunda ruhuna bir ferah verilmesinin bir hikmeti, kanaat-ı kat’iyemle budur ki: Kur’ân-ı Hakîm’in hakâik-i îmaniyesini tefsir eden Risâle-i Nur’u hiç bir şey’e ve şahsî menfaatlerine ve ma’nevî kemâlâtlarına âlet yapmamak ve hakîki ihlâsı kırmamak için ehl-i siyaset Said hakkında “dini siyasete âlet yapmak” vehmini verip; tâ Said işkencelerle, hapislerle dini siyasete âlet etmesin diye ehl-i siyasetin zalîmane hükümleri altında kader-i İlâhî Nur’daki hakîki ihlâsı kırmamak için Said’e şefkatli tokatlar vurup “Sakın sakın, hakâik-ı îmaniyenin tefsiri olan Risâle-i Nur’u kendi şahsî menfaatlerine ve hattâ ma’nevî kemâlâtlarına ve belâlardan ve muzır şeylerden kurtulmaklığına âlet yapma. Tâ ki Nur’un en büyük kuvveti olan ihlâs-ı hakîki zedelenmesin!” diye kader-i İlâhînin şefkatli tokatları olduğuna kat’i kanaat ediyorum. Hattâ her ne vakit sırf âhiretime şahsî ibâdetle ziyâde meşguliyetim sebebiyle Nur’un hizmetini bıraktığım aynı zamanda ehl-i dünya bana musallat olup bana azab verdiğine kat’i kanaat getirmişim. Bu dördüncü nümunenin îzahını en son yazılan mektublardan, ehl-i siyaset, Said’i dini siyasete âlet yapar diye, hapislere atması ve sonra Said onun hikmetini, yâni kaderin şefkat tokatları olduğunu anlamasiyle onları helâl etmesi ve kendi tahammülünün hikmetini anlamasına dâir olan o mektuba havale ediyoruz.

Beşinci Nümune: Bu biçâre Said’in gâyet muhtaç olduğu ve yetmiş seneden beri o san’atla meşgul olması ve ba’zı gün iki yüz sahife kadar tashiha mecbûr olmasiyle beraber on yaşındaki zeki bir çocuğun on günde muvaffak olduğu yazı kadar bir yazıya mâlik olamadığına hayret ediliyordu. Halbuki Said bütün bütün isti’dâdsız değildir. Hem de nesebî kardeşlerinin hepsinin de güzel yazıları olduğu halde, bu kadar yazıya muhtaç iken böyle yarım ümmî vaziyetinin hikmeti, kanaat-i kat’iyemle şudur ki:

Ses Yok