Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 389 | 498
(493-498)

Hem ona karşı biat etmektir... ve her gün biatını yâni me’muriyetini kabûl ve getirdiği fermanlara itaatlerini tecdid ve tazelemektir. Hem risâletini bir tebriktir. Hem umum âlem-i İslâm her gün bu kelime ile onun getirdiği saadet-i ebediye müjdesine karşı bir teşekkürdür.

Evet her insan, kendi vücûdunun mahvolması ile müteellim olduğu gibi; hânesinin harab olması ile de elem çekiyor. Ve vatanının bozulması ile gâyet müteessir oluyor. Ahbabının firak ve vefatiyle derinden derine kalbi acıyor. Dünya kadar büyük, has ve husûsi dünyasının zeval ve firak ve âhirde tamamen mahvolmasını düşünmesi, ma’nevî bir cehennem gibi ruhunu ve vicdanını yandırıyor.

İşte aklı başında herbir adam ruhsuz, kalbsiz, akılsız olmamak şartiyle bilecek ki: Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’ın Mi’rac Gecesinde gözü ile gördüğü saadet-i ebediyenin müjdesini ve ehl-i îmanın Cennetteki hayat-ı bâkiyesinin beşaretini ve insanın alâkadar olduğu sevdiklerinin mahvolmadıklarını ve onların zevallerinden sonra yine görüşmelerinin muhakkak olacağının gâyet sürurlu, ma’nevî hediyesine karşı umum âlem-i İslâm her gün çok def’a


dediği gibi; onun da getirdiği hediye-i ma’nevîyesiyle hem kâinat sahifeleri ve tabakaları mektubat-ı Samedaniye olmasına; hem mahlûkatın hakîki kıymetleri ve kemâlâtları onun risâleti ile tezahür etmesine mukabil bütün mahlûkat ma’nen



bu mezkûr hakîkatın lîsanı ile derler. Ve ümmet mabeyninde şeâir-i İslâmiyeden olan birbirine



demeleri sünnet olması, bu büyük hakîkatın şuaı olmasındandır.



Said Nursî


* * *
Ses Yok