Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 392 | 506
(504-506)

Meselâ: Hilkat-i insaniyedeki kudret mu’cizlerini görmüyor, ehemmiyet vermiyor. Fakat, kaideden çıkmış iki başlı, üç ayaklı bir insanı görüp, istiğrab ve velvele-i hayretle nazar-ı dikkati celb eder. Küllî, umûmî mu’cizatı âdet perdesinde saklar. Cüz’î ve kanundan çıkmış ve taifesinden ayrılmış maddeleri medâr-ı ibret yapar.

Hem meselâ: -Hayvandan, insandan- yavruların pek harika, pek mu’cizatlı iaşelerini âdi görüp ehemmiyet vermiyor. Fakat bir vakit Amerika’daki bir gazatenin neşrettiği gibi: Tâifesinden çıkmış, milletinden ayrılmış, denizin dibine girmiş bir böceğin, bir yeşil yaprak rızık olarak ağzına verilmesini gören balıkçılar ağlamışlar; şa’şaa ile ilân etmişler.

Halbuki: En cüz’î bir yavruda, memedeki âb-ı kevser gibi rızkında, onun gibi binler mu’cizat-ı rahmet ve ihsan var. Felsefe-i beşeriye görmüyor ki şükür etsin. O Rahmanirrahîmi tanısın, şükür ile mukabele etsin.

İşte hikmet-i Kur’âniye, o âdiyat perdesini yırtar. O küllî, umûmî hârika mu’cizeleri ve fevkalâde ni’metleri beşere ders verir. ALLAH’ı tanıttırır. Küllî şükür nâmına ubûdiyete sevk eder.

İşte, felsefe-i beşeriyyenin en acib, en antika hatasından birisi de şudur ki: Cüz’-i ihtiyarîsi ve iradesi en zâhir ve küçük fiili olan “söylemeğe” kâfi gelmiyor; îcad edemiyor. Yalnız havayı harflerin mahrecine sokuyor. Bu cüz’i kisb ile Cenâb-ı Hak, onun o kisbine binaen o kelimatı halk eder. Havaya da binler nüsha yazar. Bu kadar îcaddan insanın eli kısa olduğu halde bütün esbab-ı kâinat âciz kaldıkları bir hârika küllî mu’cizat-ı kudrete beşer îcadı nâmını vermek ne kadar büyük bir hatâ olduğunu zerre kadar şuuru bulunanlar anlar.

İşte bunun bir misali, yüz bin hârikaları tazammun eden bir kanun-u İlâhî’yi, beşerin istifadesine vesile olmak için bir keşfiyat, yani fiili dualarına bir nevî kabul hükmünde bir ilham-ı İlâhî ile keşf olan radyo ile, beşer istifadesine vesile olan biçâre, âciz-i mutlak bir insana; “Hah!.... Radyoyu filân keşşaf îcad etti ve elektrik kuvvetini buldu. Ve ba’zı keşşaflar da, beşerin kafasını okumak için bir madde îcad etmeğe çalışıyorlar(!)”

Evet Cenâb-ı Hak, -bu kâinatı; insana lâzım ve lâyık ve her şey’i içinde halk etmiş bir misafihanedir- ziyafetler nev’inden ba’zı zaman ve asırlarda gizli kalmış ni’metlerini dua-yı fiilî olan telâhuk-u efkârdan ileri gelen taharriyat neticesinde ellerine ihsan eder.

Ses Yok