Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 393 | 508
(507-508)

Sûre-i Ankebût Mekke’de nazil olduğu için Kureyş’in îmana gelmeyen reîsleri Peygamber (A.S.M.)a sû-i kasd edeceklerini ve o sû-i kasdın içinde en zayıf ve en küçük bir hayvan olan bir örümcek o reîslerin o şiddetli hücumlarına karşı mukabele edip galebe edecek. Yâni örümceğin hânesi olan ağ en zaif bir perde iken o kuvvetli reîsleri mağlûb edeceğini göstermekle âyet diyor ki: “En zaif bir hayvana mağlûb olacaklarını faraza bilseydiler, bu cinayete ve bu sû-i kasda teşebbüs etmeyeceklerdi.” İşte


âyetinde bir kelime ile bir mu’cize-i tarihiye gösterildiği gibi (Hâşiye) Mekke’de nazil olan bu sûrenin de, bu



âyetinde görülen remz ile Gâr-i Hira hâdisesinde hârika bir Hıfz-ı İlâhîye ve ihbar-ı gaybî nev’inden bir Mu’cize-i Nebeviye’ye işâret ile, bir lem’a-i i’caz gösterip, o sûreye Ankebût nâmı vermek ve onun ehemmiyetsiz ağına ehemmiyet vermek tam yerinde olup, bu âyete gelen şüphe ve evhamları esasiyle red ettiğini gördüm. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükrettim ki Kur’ân’ın sûrelerinde ve âyetlerinde hatta cümlelerinde ve kelimelerinde de i’caz lem’aları olduğu gibi harflerinde de vardır bildim.



Hasta kardeşiniz
Said Nursî


* * *

Hâşiye: Mu’cizat-ı Kur’âniye’de


âyetiyle gark olan Fir’avn’a der: “Bugün gark olan cesedine necat vereceğim,” demesiyle umum Fir’avnların tenasüh fikrine binaen cenazelerini mumyalamak ile maziden alıp müstakbeldeki ensâl-i âtinin temaşagâhına göndermek olan mevt-alud, ibretnüma bir düstûr-u hayatiyelerini ifade etmekle beraber şu asr-ı âhirde o gark olan Fir’avn’ın aynı cesedi olarak keşfolunan bir beden o mahall-i gark denizinden sahile atıldığı gibi zamanın denizinden asırların mevcelerinin üstünde şu asır sahiline atılacağı mu’cizane bir işâret-i gaybiye ifade eder. (Hâşiyenin hâşiyesi)

Hâşiyenin hâşiyesi: Bu asırda ecnebiler aynı Fir’avn’ın cesedini bulmuşlar. Müzehânelerine götürdükleri ceridelerle neşredilmiştir.

Ses Yok