Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 54 | 130
(128-131)

Haremine dedi:

“İşte Cennet’teki bizim kasrımızın bir kerpicidir.” Birden o mübârek hanım demiş ki: “Gerçi çok muhtacız ve ahirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fâni bir sûrette bu zâyi olmasın, o kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lâzım değil.” Birden yerine gitti. Keşf ile gördüler diye rivayet edilmiş.

İşte bu iki kahraman ehl-i hakîkat, Risâle-i Nur şâkirdlerinin dünyaya ait ezvâkî kerâmetlere koşmadıklarına bir hüsn-ü misaldir.

İkinci Mes’ele: Tevafuk; eğer müteaddid tarzda ve ayrı ayrı cihette birbirini takviye edecek sûrette olsa, kat’iyyen ve sarahat derecesinde kanaat verebilir. İşte hapisten sonra yazılan bir kısım mektublarımız hem makbul, hem çok ehemmiyetli, hem bu zamanda halk onlara çok muhtaç olduğuna bir emare olarak, yazdığımız zaman -hilaf-ı âdet bir tarzda- serçe kuşunun ve kuddüs kuşunun ve güvercinlerin garib bir tarzda odama gelmeleri ve birbirine tevafuk etmesi; ve Milas’da ehemmiyetli bir kardeşimiz Halil İbrahim’in, kuddüs kuşu bahsi bulunan mektubu aldıkları zaman, aynen, hilaf-ı âdet, kilitli bir odasını açarken kuddüs kuşu oda içerisinde uçmağa çalışması, hem içinde bulunan mektubu, hem bizim kuşlarımıza tevafuku; ve Medrese-i Nuriye’deki şâkirdlerin o mektublarımızı okumak zamanında iki çekirge mektubun başına gelip dinlemeleri, sabık kuşlarda tevafukatına bu küçük kuşlar dahi hem tasdik, hem tevafuk ettikleri gibi; İnebolu’daki sadık kardeşlerimizin imzalariyle yine mektubumuzu gecede okudukları zaman, gâyet heyecanlı bir tarzda bir gece kuşu onları korkutup, pencereye el atıp iki kanadı ile pencereyi döğerek lîsan-ı hal ile “ben de o mektubla alâkadarım, bizi alâkasız zannetmeyiniz” diye yine sabık aynı mes’eleye ve sabık kuşların alâkadarlıklarına, büyük kuş da tam tevafuk ve tasdik ediyor. Aynı mes’eleye bu kadar tevafukat (Hâşiye) hem mektublardaki mücmelen bahsedilen hakîkatların çok ehemmiyetli olmasından ve nev-i beşerin bu asırdaki vaziyetine bakması noktasında, acaba kâinat kitabının hadisat ve mes’eleleri birbiriyle münâsebetdarlığını düşünen ve hayali geniş bir ehl-i kalb ve fikir böyle dese, hakkı yok mu ki? Güya beşer gâyet kesretli tayyareleriyle ve insan kuşlariyle, kuşların âlemi olan cevv-i havadaki kuşları hem korkutup, hem kuşlar âleminde acib bir heyecanla nev-i beşerin gidişatına karşı kuşlar dahi ciddî alâkadarlık gösterip,


Hâşiye: Bu mektubu Üstadımızdan yeni almıştık. Ben, yani Husrev, okuyordum; arkadaşım Tahiri yazıyordu. Gül kahraman kuşu odamızın penceresine konup Husrev’in başını görmekle bırakıp gitti.

Husrev, Tahiri

Ses Yok