Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 144 | 233
(232-235)

Birincisi: Otuz sene evvel Dâr-ül-Hikmet azası iken, bir gün arkadaşımızdan ve Dâr-ül-Hikmet azasından Seyyid Sadeddin Paşa dedi ki:

“Kat’i bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler ki, bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul ettiremiyeceğiz. Bunun vücûdunu kaldırmalıyız.” diye senin idamına hükmetmişler. Kendini muhafaza et.” Ben de ecel birdir, tegayyür etmez” dedim.

İşte bu komite, otuz sene; belki kırk senedenberi hem tevessü etti, hem benimle mücadelede herbir desiseyi istimal etti. İki def’a imha için hapse ve on bir def’a da beni zehirlemeye çalışmışlar (şimdi on dokuz def’a oldu.) En son dehşetli plânları, sâbık Dâhiliye Vekilini ve Afyonun sâbık valisini, Emirdağı’nın sâbık kaymakam vekilini aleyhime sevketmeleriyle, resmî hükümetin nüfuzunu bütün şiddetiyle aleyhimde istimal etmeleridir. Benim gibi zaif, ihtiyar, merdumgiriz, fakir, garib, hizmete çok muhtaç bir biçâreye o üç resmî me’murlar, aleyhimde öyle bir propaganda ve herkesi korkutmak o dereceye gelmiş ki; bir me’mur bana selâm etse, haber aldıkları vakitte değiştirdikleri için, casusluktan başka hiçbir me’mur bana uğramadığını ve komşularımın da bazıları korkularından hiç selâm etmediklerini gördüğüm halde inâyet ve hıfz-ı İlâhî bana bir sabır ve tahammül verdi. Emsalsiz bu işkence, bu tazyik, beni onlara dehalete mecbur etmedi.

İkincisi: Belki tahattur edersin, Ankara’da divan-ı riyasetinde Mustafa Kemâlle münakaşa zamanında, ona karşı dedim: “Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur.” Yüzüne şiddetli mukabele ettiğim halde; bana karşı ihanet ve hakarete cesaret edemediği halde; burada küçük bir zabit ve bir çavuş, o ihaneti ve hakareti yaptılar. Maksadları, beni hiddete getirip bir mes’ele çıkarmak olmasından, hıfz ve inâyet-i İlâhîyye bana sabır ve tahammül verdi.

Üçüncüsü: İki sene, iki mahkeme, ellerinde tedkik edilen bütün Risâle-i Nur eczalarında kanunca bir vesile bulamayıp (Hâşiye) bizi ve Risâle-i Nur’u beraat ettirdikten sonra; zındıka komitesi, münafık bazı me’murları vesile ederek, merkez-i hükümette resmî bir plân çevirip beni bütün bütün hilaf-ı kanun olarak bütün dostlarımdan ve talebelerimden tecrid ve sıhhat ve hayatım noktasında en fena bir yerde, beni nefyetmek nâmı altında, haps-i münferid ve tecrid-i mutlak ma’nasında beni Emirdağı’na gönderdiler. Şimdi tahakkuk etmiş ki, iki maksadla bu muameleyi yapıyorlar:


Hâşiye: Ya hiçbir cihetle hiçbir kanun, hattâ onların bazı keyfî kanunları bize ve Ri-sâle-i Nur’a ilişmiyorlar veyahut şimdiki bazı kanunları iliştiği halde; koca adliyeler ve üç büyük mahkemeler, istikbalde gelecek şiddetli nefret ve lanetten çekinmek için Nur’un ve bizim mahkûmiyetimize cesaret edemeyip ittifakla umumumuzun beraatine ve bütün Risâle-i Nur’un iadesine karar verdikleri; ve ellerindeki kanun onlara siper olabilir, dağ gibi kuvvetli adliyeler çekindiği halde, muvakkat bir makam alan gaddar şahsiyetler bu zulmü yapmaları!.. elbette semavatı ve arzı kızdırıyor, daha hiddetime lüzum kalmıyor.


Ses Yok