Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 144 | 234
(232-235)

Birisi: Eskiden beri ihaneti kabul etmediğimden, beni o sûrette hiddete getirip bir mes’ele çıkararak mahvıma yol açmaktı. Bundan birşey çıkaramadıkları için, zehirlendirmek vasıtasiyle mahvıma çalıştılar. Fakat inâyet-i İlâhîye ile, Nur şâkirdlerinin duaları tiryak gibi panzehir gibi ve sabır ve tahammülüm tam bir ilâç gibi o plânı akîm bıraktı, o maddî ve ma’nevî zehirin tehlikesini geçirdi. Gerçi hiçbir tarihte, hiçbir hükümette bu tarzda işkenceli zulümlerin, kanun nâmına, hükümet nâmına yapılmadığı halde; damarlarıma dokunduracak tarzda mütemadiyen tarassudlarla, herkesi ürkütmekle beni hiddete getiriyorlardı. Fakat birden kalbime ihtar edildi ki: Bu zalimlere hiddet değil, acımalısın. Onların herbirisi, pek az bir zaman sonra, sana muvakkaten verdikleri azab yerinde bin derece fazla bâki azablara ve maddî ve ma’nevî Cehennemlere ma’rûz kalacaklar. Senin intikamın, bin def’a ziyâde onlardan alınır. Ve bir kısmı; aklı varsa, dünyada da kaldıkça, geberinceye kadar vicdan azabı ve idam-ı ebedî korkusiyle işkence çekecekler. Ben de onlara karşı hiddeti terkettim, onlara acıdım. Allah ıslah etsin dedim. Hem bu azab ve işkencelerinde pek büyük sevab kazanmakla beraber, Risâle-i Nur şâkirdleri yerine ve onların bedeline benimle meşgul olup yalnız beni tazib etmeleri Nurculara büyük bir faide ve selâmetlerine hizmet olması cihetinde de Cenâb-ı Hakka şükrediyorum ve müdhiş sıkıntılarım içinde bir sevinç hissediyorum.

Dördüncüsü: Senin mektubunda benim istirahatımı ve eğer iktidarım olsa, benim Şam ve Hicaz tarafına gitmeme dâir sizin hükümet-i hâzıraya müracaat maddesi ise:

Evvelâ: Biz, îmanı kurtarmak ve Kur’âna hizmet için, Mekke’de olsam da buraya gelmek lâzımdı. Çünkü, en ziyâde burada ihtiyaç var. Binler ruhum olsa, binler hastalıklara mübtelâ olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin îmanına ve saadetine hizmet için burada kalmağa Kur’ândan aldığım dersle karar verdim ve vermişiz.

Saniyen: Bana karşı hürmet yerine hakaret görmek noktasını mektubunuzda beyan ediyorsunuz. “Mısır’da, Amerika’da olsaydınız, tarihlerde hürmetle yâdedilecektiniz.” dersiniz.

Aziz, dikkatli kardeşim!

Biz, insanların hürmet ve ihtiramından ve şahsımıza ait hüsn-ü zan ve ikram ve tahsinlerinden mesleğimiz itibariyle cidden kaçıyoruz.

Ses Yok