Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 212 | 316
(314-318)

yine dokuz ay cemiyetçilik ve tarikatçılık gibi birkaç bahâne ile, yirmi senelik bütün mektubat ve te’lifatlarını inceden inceye tedkik ile beraber, Ankara ve Denizli Mahkemesinde tedkikte kaldıkları halde, o mahkemeler ittifakla cem’iyetçilik ve tarikatcılık (Hâşiye) vesair bahâneleri cihetinde beraat kararı verip o kitab ve mektubları aynen sahiblerine iade ve Said’i arkadaşlariyle beraber beraat ettirdikleri halde, bir siyasî cemiyetçi nazarıyla ve entrikacı bir siyasî adam tarzında, onu ittiham etmek ve adliye me’murlarını onun aleyhinde cem’iyetçilik ve tarikatçılık noktasında sevketmek, ne kadar kanunsuz olduğunu insaniyeti sukut etmeyenler bilir.

Beşincisi: Şöyle ki, ben Risâle-i Nur mesleğinin esası ve otuz senedenberi bir düstûr-u hayatım olan şefkat itibariyle bir mâsuma zarar gelmemek için, bana zulüm eden cânilere, değil ilişmek, hattâ beddua edemiyorum. Hattâ en şiddetli garazla bana zulmeden fasık, belki dinsiz zalimlere hiddet ettiğim halde, değil maddî, belki beddua ile de, mukabeleden beni o şefkat menediyor. Çünkü o zâlim gaddarın, ya peder ve validesi gibi, ihtiyar biçârelere veya evlâdı gibi ma’sûmlara maddî ve ma’nevî darbe gelmemek için, o dört ma’sûmların hatırına binaen o zalim gaddara ilişmiyorum. Bazan helâl ediyorum. İşte bu sırr-ı şefkat içindir ki, idâre ve âsayişe kat’iyyen ilişmediğimiz gibi, bütün arkadaşlarımıza da o derece tavsiye etmişim ki: Üç vilâyetin insaflı zabıtalarının bir kısmı itiraf etmişler ki, bu Nur şâkirdleri, bir zâbıtadır, idâre ve asayişi muhafaza ediyorlar, dedikleri ve bir hakîkata binler şâhid ve yirmi sene hayatiyle tasdik ve te’yid ettikleri halde, o biçâre adamın ihtilâlci ve insafsız bir komiteci gibi menzilini basmak ve insafsız adamlar ona ihânet etmek ve menzilinde bir şey bulamamakla beraber, yüz cinâyeti bulunan bir adam gibi hattâ Kur’ânı ve başındaki levhalarını evrak-ı muzırra gibi toplamak, acaba dünyada hangi kanun buna müsaade eder.

Altıncısı: Bundan otuz sene evvel, Cenâb-ı Hakkın inâyetiyle dünyada muvakkat şân ü şeref ve enaniyetli hodfüruşluk ve şöhretperestlik ne kadar zararlı ve ne kadar faidesiz ve ma’nasız olduğunu hadsiz şükür olsun ki, Kur’ânın feyziyle anlamış bir adam, o zamandan beri bütün kuvvetiyle nefs-i emmaresiyle mücadele edip, mahviyet etmek ve benliği bırakmak ve tasannu ve riyakârlık yapmamak için,


Hâşiye: Nurların esası ve hedefi, îman-ı tahkikî ve hakîkat-ı Kur’âniyedir. Onun için üç mahkeme, tarikat noktasında beraat vermişler. Hem yirmi senede hiçbir adam dememiş ki, bana tarikat vermiş. Hem bin senedenberi bu milletin ekser ecdadı bağlandığı bir meslek, sebeb-i mes’uliyet olamaz. Hem gizli münafıklar hakîkat-ı İslâmiyete tarikat nâmını takıp, bu milletin dinine taarruz ettiklerine karşı, mukabele edenler, tarikatla ittiham edilmez. Cemiyet ise, uhuvvet-i İslâmiye cihetinde bir uhrevî kardeşliktir. Yoksa siyasî cemiyet olmadığına üç mahkeme hüküm vermişler.

Ses Yok