Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 385 | 478
(477-480)

İkinci Nokta: Beşerin vahşet ve bedevîlik zamanlarındaki bir kanun-u esasîsine medeniyet nâmına dine hücum edenler, irtica ile o vahşete ve bedevîliğe dönüyorlar. Beşerin selâmet, adâlet ve sulh-u umûmîsini mahveden o dehşetli vahşiyane kanun-u esasî, şimdi bizim bu biçâre memleketimize girmek istiyor. Garazkârane ve anudane particilik gibi ba’zı cereyanları aşılamağa başlaması gibi bir ihtilâf görülüyor. O kanun-u esasî de budur:

Bir tâifeden, bir cereyandan, bir aşiretten bir ferdin hatasiyle o tâifenin, o cereyanın, o aşiretin bütün ferdleri mahkûm ve düşman ve mes’ul tevehhüm ediliyor. Evet birbirine karşı gelen muannid ve muarız kuvvetler, kuvvetsiz oluyorlar. Bu kuvvetsizlikle zaîflendiği için millete ve memlekete ve vatana âdilane hizmete muvaffak olunamadığından maddî ve ma’nevî bir nevi rüşvet vermeğe mecbûr oluyorlar ki, dinsizleri kendilerine taraftar yapmak için. O gaddar, engizisyonâne ve bedevîyâne ve vahşiyâne bu mezkûr kanun-u esasîye karşı ayn-ı adâlet olan bu semavî ve kudsî


nass-ı kat’isiyle Kur’ân’ın bir kanun-u esasîsi muhabbet ve uhuvvet-î hakîkiyeyi te’min eden ve bu millet-i İslâmiyeyi ve memleketi büyük tehlikeden kurtaran bu kanun-u esâsî ki: “Birisinin hatasiyle başkası mes’ul olamaz.” Kardeşi de olsa, aşireti ve tâifesi de olsa, partisi de olsa o cinayete şerik sayılmaz. Olsa olsa o cinayete bir nevi tarafgirlikle yalnız ma’nevî günahkâr olup âhirette mes’ul olur; dünyada değil. Eğer bu kanun-u esasî çabuk düstûr-u esasî yapılmazsa, hayat-ı içtimâîye-i beşeriye, iki harb-i umûmînin gösterdiği tahribatın emsaliyle esfel-i sâfilîn olan o vahşi irticaa düşecek.

İşte Kur’ân’ın bu gibi kudsî kanun-u esasîsine irtica nâmını veren bedbahtlar, vahşet ve bedevîliğin dehşetli bir kanun-u esasîsi olarak kabûl ettikleri şimdiki öylelerinin siyasetinin bir nokta-i istinadı şudur ki: “Cemâatin selâmeti için ferd feda edilir. Vatanın selâmeti için eşhasın hukuku nazara alınmaz. Devletin siyasetinin selâmeti için cüz’î zulümler nazara alınmaz.” diye, bir tek câni yüzünden bir köyü mahvetmekle bin ma’sûmun hakkını nazara almaz. Bir tek câninin yüzünden bin adamın kılınçtan geçmesini caiz görür. Bir adamın yaralanması ile binler ma’sûmu sıkıntıya verdirir. Ve iki yüz adamı kurşuna dizilmesini, o bahane ile nazara almaz.

Ses Yok