Denizli ve Emirdağ Lahikaları I -II | Mektup 448 | 606
(601-607)

Kardeşlerim, belki ben öleceğim. Bu zamanın bir hastalığı daha var; o da benlik, enaniyet, hodfuruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek iştihası, tiryakilik gibi hastalıklardır. Risâle-i Nur’un Kur’ândan aldığı dersin en birinci esası: Benlik, enaniyet, hodfuruşluğu terk etmek lüzumudur. Tâ ihlâs-ı hakîki ile îmanın kurtarılmasına hizmet edilsin. Cenâb-ı Hakk’a şükür, o âzamî ihlâsı kazananların pek çok efradı meydana çıkmış. Benliğini, şan ve şerefini en küçük bir mes’ele-i îmaniyeye feda eden çoktur. Hattâ Nur’un biçâre bir şâkirdinin düşmanları dost olduğu vakit onunla sohbet etmek çoğaldığı için, rahmet-i İlâhîye cihetinde sesi kesilmiş. Hem de ona takdirle bakanlar, isabet-i nazar hükmüne geçip onu incitiyor. Hattâ musafaha etmek de tokat vurmak gibi sıkıntı veriyor. “Senin bu vaziyetin nedir?” diye soruldu, “Mâdem milyonlar kadar arkadaşların var, neden bunların hatırlarını muhafaza etmiyorsun?” Cevaben dedi:

— Mâdem mesleğimiz azamî ihlâsdır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, bâki bir mes’ele-i îmaniyeyi o saltanata tercih etmek âzamî ihlâsın iktizasıdır. Meselâ: Harb içinde, avcı hattında, düşmanın top gülleleri arasında Kur’ân-ı Hakîm’in tek bir âyetinin, tek bir harfinin, tek bir nüktesini tercih ederek, o gülleler içinde Habib kâtibine “Defteri çıkar!” diyerek at üstünde o nükteyi yazdırmış. Demek Kur’ânın bir harfinin bir nüktesini, düşmanın güllelerine karşı terketmemiş; ruhunun kurtulmasına tercih etmiş.

O kardeşimize sorduk: “Bu acib ihlâsı nereden ders almışsın?”

Demiş:

— İki noktadan:

Birisi: Âlem-i İslâmiyetin en acib harbi olan Bedir Harbi’nde namaz vaktinde cemâatten hissesiz kalmamak için, düşmanın hücumu ile beraber mücahidlerin yarısı silâhını bırakıp cemâat hayrına şerik olmak, iki rek’at sonra onlar da hissedar olsun diye Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm bir Hadîs-i Şerifiyle emretmiş olmasıdır. Mâdem harbte bu ruhsat var. Ve mâdem cemâat hayrı da sünnet olduğu halde, o sünnete riayet etmek en büyük bir hâdise-i dünyeviyeye tercih edilmiş. Üstad-ı Mutlak’ın böyle bir işâretinden bir nüktecik alarak, biz de ruh ve canımızla ittiba’ ediyoruz.

Ses Yok